direction teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı
- yön
Kasvetli bir manzara, her yöne millerce yayıldı.
- A dreary landscape spread out for miles in all directions.
Benim bir yön duyum yok bu yüzden her zaman bir pusula ile seyahat ederim.
- I have no sense of direction so I always travel with a compass.
- {i} istikamet
Tom iyi bir Çin restoranının istikametini istedi.
- Tom wanted directions to a good Chinese restaurant.
Yangın istikametinde koşturduk.
- We hurried in the direction of the fire.
- doğrultu
- yönerge
İlaç alırken şişe üzerindeki yönergeleri dikkatle izleyin.
- When taking drugs, follow the directions on the bottle carefully.
- gidişat
- {i} direktörlük
- yan
Kuşlar dört bir yana uçuştu.
- The birds flew away in all directions.
Yangın istikametinde koşturduk.
- We hurried in the direction of the fire.
- kontrol
- idare
- talimat
Tom sahne talimatlarını takip etmedi.
- Tom didn't follow stage directions.
Aşağıdaki talimatlarda çok iyi değilim.
- I'm not so great at following directions.
- yönetim
Sahne yönetimi ne önerir?
- What do the stage directions suggest?
- yön alıcı cihaz
- {i} yönetme
- (Askeri) YÖN: l. Bir topçu veya deniz topçu destek atışında, tespitçi/gözlemci tarafından atış isteğinde tespit noktasını belirtmek için kullanılan bir terim. 2. Bknz. "intelligence cycle"
- {i} açıklama
İmalatçının açıklamasına göre, her on yılda bir değiştirilmeli.
- According to the manufacturer's directions, tires should be changed every 10 years.
- directional istikametedirectional
- (Tıp) Yön, doğrultu, istikamet, directio
- tembih
- nezaret
- {i} yön, istikamet, taraf
- belirli bir notanın nasıl çalınacağını belirten işaret
- {i} kumanda
- meyil
- {i} emir
Lütfen hemşirenin emirlerine uyun.
- Please follow the nurse's directions.
Keşke onun emirlerine itaat etseydim.
- I wish I had obeyed his directions.
- {i} alıcı adresi
- direction finder radyo yön bulucu alet
- yönlendirme
İlaçlar sadece bir doktorun yönlendirmesiyle kullanılmalıydı.
- Drugs should be used only at the direction of a doctor.
Tom en yakın hastaneye yönlendirmeler istedi.
- Tom asked for directions to the nearest hospital.
- müdürlük
- (Tıp) direksiyon
- reji
Suriye rejim değişikliğinden sonra hangi yönde gelişecek?
- In which direction will Syria develop after the regime change?
- yöne
Rüzgarla körüklendiği için, alevler her yöne yayıldı.
- Fanned by the strong wind, the flames spread in all directions.
Ben aynı yöne gidiyorum. Gel benimle. Seni oraya götüreceğim.
- I am going in the same direction. Come with me. I will take you there.
- yönü
Ben tam olarak Kyoko'nun nerede yaşadığını bilmiyorum, ama Sannomiya yönünde.
- I don't know exactly where Kyoko lives, but it's in the direction of Sannomiya.
O, hangi yönü seçecek?
- Which direction will he choose?
- yönde
Ordu yanlış yönde ilerliyordu.
- The army was advancing in the wrong direction.
O, bizim çabalarımızı doğru yönde yönlendirdi.
- She steered our efforts in the right direction.
- cihet
- güdüm
- denet
- yönelti
- direct
- direkt
Tom'a direkt bir emir verdim ama umursamadı.
- I gave Tom a direct order, but he ignored it.
Tom Boston'a direkt uçuş aldı.
- Tom took a direct flight to Boston.
- direct
- yöneltmek
- direct
- {f} yönlendirmek
Trafik ışıkları trafiği yönlendirmek için kullanılır.
- Traffic lights are used to direct traffic.
- direct
- yönetmek
Sami bir film yönetmek istiyordu.
- Sami wanted to direct a film.
- direct
- doğrudan
Fiziksel değişiklikler doğrudan yaşlanmayla ilgilidir.
- Physical changes are directly related to aging.
Her şahıs, doğrudan doğruya veya serbestçe seçilmiş temsilciler vasıtasıyla, memleketin kamu işleri yönetimine katılmak hakkını haizdir.
- Everyone has the right to take part in the government of his country, directly or through freely chosen representatives.
- direction angles
- (Bilgisayar,Teknik) doğrultu açıları
- direction finder
- istikamet bulucusu
- direction finder
- (Askeri) istikamet bulucu
- direction finding
- (Askeri) istikamet bulma
- direction indicator
- (Otomotiv) sağ
- direction indicator
- sinyal lambası
- direction key
- (Bilgisayar,Teknik) oklu tuş
- direction of rotation
- (Otomotiv) dönme yönü
- direction finder
- yön bulucu alet
- direction indicator
- yön gösterici
- direction key
- yön tuşu
- direction number
- yön sayısı
- direction of a line
- hat yönü
- direction of current flow
- akım akış yönü
- direction of polarization
- polarizasyon yönü
- direction of propagation
- yayılma yönü
- direction angle
- doğrultu acısı, yönelti acısı
- direction cosine
- doğrultu kosinüsü
- direction and control
- yönlendirme ve denetleme
- direction angle
- yönelti açısı
- direction angle
- doğrultu açısı
- direction angles
- dogrultu acilari
- direction arrow
- yön oku
- direction board
- (Askeri) İSTİKAMET LEVHASI: Yüzer milyemlik taksimatla işaretlenmiş, merkezinde, eksen etrafında dönen bir göstergesi bulunan dairevi levha. İstikamet levhası; seslerin istikametini tanımada bir gözetleyiciye yardımcı alet olarak kullanılır
- direction board
- (Askeri) istikamet levhası
- direction cosine
- yönelti eşdikmeliği
- direction finder
- yön sinyali alıcısı
- direction finder
- (Askeri) İSTİKAMET BULUCU, KESTİRME ALETİ: Bknz. "radio direction finder"
- direction finder station
- (Askeri) İSTİKAMET BULMA İSTASYONU; KESTİRME İSTASYONU: Uçak ve. gemilere rota vermek ve düşman uçakları ile telsiz istasyonlarının yerlerini tespit etmek için; bir istikamet bulucu telsiz cihazı kullanan istasyon. Buna "direction finding station" da denir
- direction finding
- (Askeri) İSTİKAMET BULMA İSTASYONU: Bknz. "direction finder station"
- direction finding
- sinyâl yönünü belirleme
- direction finding station
- radyo iletki istasyonu
- direction finding; dispersion factor; disposition form
- (Askeri) yön bulma; dağılma faktörü; İşlem Formu
- direction for use
- kullanma talimatı
- direction in which tire rolls
- (Otomotiv) lastiklerin yuvarlanma yönü
- direction indicator
- yön göstergesi
- direction indicator
- rota göstergesi
- direction number
- (Matematik) doğrultman sayı
- direction of arrival
- (Askeri) Varış istikameti
- direction of attack
- (Askeri) TAARRUZ İSTİKAMETİ: Asıl taarruz veya birlik ağırlık merkezinin takip edeceği belirli istikamet. Birliklerin bu istikamete bağlı kalması ve rastlayacağı düşman mukavemetinin yanından dolaşması istenir. Taarruz istikameti, esas itibarıyla, karşı taarruzda veya tali taarruzların asıl taarruza azami katkıyı yapmalarının temini maksadı ile kullanılır
- direction of attack
- (Askeri) taarruz istikameti
- direction of closing
- kapanış yönü
- direction of current
- akıntının yönü
- direction of current flow
- (Otomotiv) akımın geçme yönü
- direction of flow
- (Otomotiv) akış yönü
- direction of flow arrow
- (Otomotiv) akış yönü oku
- direction of force
- kuvvetin yönü
- direction of lamp
- (Otomotiv) dönüş yönü
- direction of load
- (Otomotiv) yük ekseni
- direction of movement
- (Otomotiv) hareket yönü
- direction of rotation of the spindles
- (Tekstil) iğ dönme yönü
- direction of sliding
- kayma doğrultusu
- direction of the wind
- (Meteoroloji) rüzgar yönü
- direction selector
- yön seçici
- direction sign
- yön levhası
- direction sign
- yön gösterici tabela
- direction switch
- yön şalteri
- direction valve
- yön valfi
- direct
- {f} idare etmek
- direct
- {s} kestirme
Tom'un kötü bir yön kestirme yeteneği var.
- Tom has a poor sense of direction.
- direct
- (Tıp) Doğrudan doğruya yapılan, dolaysız, aracısız, direkt
- direct
- aktarmasız
- direct
- doğrudan doğruya
Çıplak gözle ya da dürbün ya da teleskop gibi herhangi bir aletle doğrudan doğruya güneşe bakmamalısın.
- You should never look directly at the Sun with the naked eye or through any instrument such as binoculars or a telescope.
Her şahıs, doğrudan doğruya veya serbestçe seçilmiş temsilciler vasıtasıyla, memleketin kamu işleri yönetimine katılmak hakkını haizdir.
- Everyone has the right to take part in the government of his country, directly or through freely chosen representatives.
- determine the direction
- yönünü belirlemek
- direct
- adres yazmak gönderiye
- direct
- (Dilbilim) düzvarım
- direct
- kararname
- direct
- toksözlü
- direct
- doğruca
Tom eve varır varmaz doğruca odasına gitti.
- Tom went directly to his room as soon as he got home.
Tom doğruca musluktan içiyor.
- Tom is drinking directly from the faucet.
- direct
- sarih
- direct
- müstakim
- direct
- tanı
- direct
- sahneye koymak
- direct
- hemen
Bay Yoshida hemen gelmemi emretti.
- Mr Yoshida directed me to come at once.
- direct
- (Havacılık) direkt uçuş
- direct
- yön vermek
- directions
- yönergeler
İlaç alırken şişe üzerindeki yönergeleri dikkatle izleyin.
- When taking drugs, follow the directions on the bottle carefully.
- directions
- (Eğitim) yönerge
İlaç alırken şişe üzerindeki yönergeleri dikkatle izleyin.
- When taking drugs, follow the directions on the bottle carefully.
- row direction
- (Bilgisayar) satır yönü
- beam direction indicator
- ışın yönü göstergesi
- bellini tosi direction finder
- bellini tosi yön bulucusu
- call direction code
- çağrı yönlendirme kodu
- cathode ray direction finder
- katot ışınlı yön bulucu
- change direction
- yön değiştir
- conjugate direction
- eşlenik doğrultu
- direct
- emretmek
- direct
- tereddütsüz
- direct
- yolu tarif etmek
- direct
- dolaysız
- direct
- dosdoğru
- direct
- düz
- direct
- tam
Ben tam olarak Kyoko'nun nerede yaşadığını bilmiyorum, ama Sannomiya yönünde.
- I don't know exactly where Kyoko lives, but it's in the direction of Sannomiya.
- direct
- kesin
Tom'un kesinlikle çok iyi bir yön duyusu yok.
- Tom certainly doesn't have a very good sense of direction.
- direct
- çevirmek
- directions
- talimat
Aşağıdaki talimatlarda çok iyi değilim.
- I'm not so great at following directions.
Birisi Tom'a yanlış talimat verdi.
- Someone gave Tom the wrong directions.
- flow direction
- akış yönü
- landing direction
- iniş yönü
- left hand direction
- sol el yönü
- low frequency direction finder
- alçak frekans yön bulucusu
- reverse direction flow
- ters yönde akış
- right hand direction
- sağ el yönü
- self direction
- kendi kendini yönetme
- sense of direction
- yön duyusu
- directions
- {i} kullanma talimatı
- Directions
- yol tarifi
- direct
- yönet
Biz yöneticinin kibrini pohpohladık.
- We've flattered the director's vanity.
Her şahıs, doğrudan doğruya veya serbestçe seçilmiş temsilciler vasıtasıyla, memleketin kamu işleri yönetimine katılmak hakkını haizdir.
- Everyone has the right to take part in the government of his country, directly or through freely chosen representatives.
- directions
- yön tarifi
- fabric direction
- kumaş yönü
- give direction
- yön vermek
- ground direction finding
- yer yön tayini
- ground direction finding station
- yer yön tayin istasyonu
- guidance; lead; direction
- rehberlik, kurşun, yön
- measuring wind speed and direction
- ölçme rüzgar hızı ve yönü
- moving in only one direction
- sadece bir yönde hareket
- normal flow direction
- normal akış yönü
- opposite direction
- ters yönde
- the direction of mecca
- Kıble
- Reversing the travel direction
- (Tekstil) Hareket yönünün değişmesi
- air defence direction center
- (Askeri) HAVA SAVUNMA İDARE MERKEZİ: Tayin edilmiş bir sorumluluk bölgesi içinde hava gözetlemesi, önleme kontrolü ve tahsis edilmiş hava savunma silahlarının idaresini yapma yeteneğine sahip bir tesis. Bu tesis, teşhis yeteneğine de sahip olabilir
- ask for direction
- adres sormak
- automatic direction finder
- (Askeri) OTOMATİK İSTİKAMET BULUCU: Bir hava aracında bulunan ve ayar edildiği herhangi bir telsiz istasyonunun istikametini devamlı olarak gösteren telsiz cihazı. Bu cihazdan, hava araçlarının seyrüseferine yardım için faydalanılır
- automatic direction finding
- (Askeri) otomatik yön bulma
- automatic radio direction finder
- (Askeri) OTOMATİK TELSİZ İSTİKAMET BULUCUSU: Bak. "automatic direction finder"
- automatic radio direction finding
- (Askeri) telsizle otomatik yön bulma
- beginning direction
- başlangıç istikameti
- bellini tosi direction finder
- bellini-tosi yön bulucusu
- blow in opposite direction
- tersten esmek
- by direction of
- talimatıyla
- by direction of
- emriyle
- camera axis direction
- (Askeri) KAMERA EKSENİ YÖNÜ: Poz zamanında kameranın optik ekseninin yatay düzey üzerindeki yönü. Bu yön, doğru/manyetik kuzeyde ilişkili derecelerle ifade olunan onun azimutlarıyla tanımlanmaktadır
- chart direction of wind
- (Askeri) RÜZGAR PLAN İSTİKAMETİ: Atış hattından balistik rüzgarın esmekte olduğu yöne doğru, saat yelkovanı istikametinde ölçülen yatay açı. Bu istikamet; atış hattı istikamet açısı, rüzgar istikamet açısından çıkarılarak bulunur. Ayrıca bakınız: "wind-fire angle"
- come in the opposite direction
- karşı yönden gelmek
- come in the opposite direction
- karşı yönden seyretmek
- compass direction
- (Askeri) PUSULA YÖNÜ/İSTİKAMETİ: İstikameti pusulanın kuzeyden saat yelkovanı yönünde ölçülen açısal mesafe şeklinde ifade edilen yatay yön
- direct
- {f} komuta etmek
- direct
- {f} direktif vermek
- direct
- doğrultmak
- direct
- {s} açık
Anlamıyorum; daha açık olmak zorundasın.
- I don't understand; you have to be more direct.
O, bu konuda açıktır.
- He is very direct about it.
- direct
- duraklamadan
- direct
- irşat etmek
- direct
- {f} yöneltmek, çevirmek, doğrultmak: The astronomer directed his telescope toward the Milky Way. Astronom
- direct
- {f} adres yazmak (gönderiye)
- direct
- {s} toksözlü. z. doğrudan doğruya, doğruca, direkt
- direct
- tanzim etmek
- direct
- aydınlatmak
- direct
- tavsiye etmek
- direct
- directive emir
- direct
- {s} doğru
New York ve Tokyo arasında doğrudan uçuşlar son zamanlarda başlamıştır.
- Direct flights between New York and Tokyo commenced recently.
Fiziksel değişiklikler doğrudan yaşlanmayla ilgilidir.
- Physical changes are directly related to aging.
- direct
- doğrudan,v.yönet: adj.doğrudan
- direct
- yol gösterici
- direct
- {f} yol göstermek
- direct
- {s} dürüst
Ben senin dürüstlüğünü takdir ediyorum.
- I appreciate your directness.
- direct
- directive idare edici
- direct
- göstermek
Rüzgâr ölçer rüzgarın yön ve gücünü göstermek için kullanılır.
- Windsocks are used to indicate the direction and strength of the wind.
- direct
- {s} güneş çevresinde doğudan batıya dönen
- direct
- {s} anlaşılır
- direct
- {f} atfetmek
- direct
- direktif
Dün kuruldan yeni bir direktif aldık. Onlar en göze çarpan projelere odaklanmamızı istiyor.
- We received a new directive from the board yesterday. They want us to focus on our most visible projects.
- direct
- aracısız
- direct
- araçsız
- direct
- dolaşıksız
- directions
- yön/talimat
- fault direction
- fay doğrultusu
- fighter direction aircraft
- (Askeri) avcı harekatı idare uçağı
- fighter direction aircraft
- (Havacılık) avcı komutan uçağı
- fighter direction ship
- (Askeri) avcı harekatı idare gemisi
- fighter direction ship or aircraft
- (Askeri) AVCI HAREKATI İDARE GEMİSİ VEYA UÇAĞI: Avcı harekatını idare edecek donanım ve personele sahip bir gemi veya uçak. Ayrıca bakınız: "combat information ship"
- find direction
- yön bulmak
- finding direction by night
- (Askeri) Geceleyin yön tayini
- fire direction
- (Askeri) Ateş idaresi
- fire direction
- (Askeri) ATEŞ İDARESİ: Ateş gücünün taktik yönde kullanılması; hedeflerin seçilmesi, ateşlerin toplanması ve taksiminde ve her görev için cephane tahsisinde, bir veya daha çok birliğin taktik emir ve komutasını icra. Bu husus, ateş idare merkezlerinde hedef bilgilerinin münasip atış komutlarına çevrilmesinde kullanılan usul ve tekniği de içine alır
- fire direction center
- (Askeri) ateş idare merkezi
- fire direction center
- (Askeri) ATEŞ İDARE MERKEZİ, ATIŞ İDARE MERKEZİ (DZ.): Bir komuta yerinin topçu personeli ile muharebe personeli ve malzemesinden ibaret ve komutana ateş idare ve ateş kontrol imkanı sağlayan unsuru. Atış idare merkezi; hedef istihbarat, ve ateş istekleri alıp bunları uygun atış idaresine çevirir
- fire direction control computer
- (Askeri) ATEŞ İDARE SAYICISI/BİLGİSAYAR
- fire direction net
- (Askeri) ATEŞ İDARE ÇEVRİMİ: Gözetleyicileri, irtibat subaylarını, hava gözetleyicilerini ve ateş bataryalarını, ateş idaresi maksadıyla ateş idare merkezine bağlayan muhabere şebekesi
- fire direction officer; flexible deterrent option; flight deck officer
- (Askeri) ateş idare subayı; esnek caydırıcı seçenek; uçuş güverte subayı
- flow direction
- (Askeri) AKIŞ YÖNÜ: Akış diyagramı üzerinde simgelerin arasını birleştiren yolu gösteren bir çizgi
- glide direction
- kayma doğrultusu