Trafik ışıkları trafiği yönlendirmek için kullanılır.
- Traffic lights are used to direct traffic.
Sami bir film yönetmek istiyordu.
- Sami wanted to direct a film.
Fiziksel değişiklikler doğrudan yaşlanmayla ilgilidir.
- Physical changes are directly related to aging.
Neden doğrudan ona söylemiyorsun?
- Why don't you tell her directly?
O bir direkt uçuş mu?
- Is it a direct flight?
Bu Londra'ya giden direkt bir yoldur.
- This is a direct road to London.
Tom'un kötü bir yön kestirme yeteneği var.
- Tom has a poor sense of direction.
Niçin doğruca sadece Tom'la konuşmuyorsun?
- Why don't you just speak directly to Tom?
Tom doğruca musluktan içiyor.
- Tom is drinking directly from the faucet.
Ben tam olarak Kyoko'nun nerede yaşadığını bilmiyorum, ama Sannomiya yönünde.
- I don't know exactly where Kyoko lives, but it's in the direction of Sannomiya.
Tom'un kesinlikle çok iyi bir yön duyusu yok.
- Tom certainly doesn't have a very good sense of direction.
Ben senin dürüstlüğünü takdir ediyorum.
- I appreciate your directness.
Fiziksel değişiklikler doğrudan yaşlanmayla ilgilidir.
- Physical changes are directly related to aging.
Affedersiniz. Beni en yakın tramvay istasyonuna doğru yönlendirebilir misiniz?
- Excuse me. Can you direct me to the nearest subway station?
Biz yöneticinin kibrini pohpohladık.
- We've flattered the director's vanity.
Her şahıs, doğrudan doğruya veya serbestçe seçilmiş temsilciler vasıtasıyla, memleketin kamu işleri yönetimine katılmak hakkını haizdir.
- Everyone has the right to take part in the government of his country, directly or through freely chosen representatives.
Çıplak gözle güneşe doğrudan doğruya bakmamalısın.
- You should never look directly at the Sun with the naked eye.
Çıplak gözle ya da dürbün ya da teleskop gibi herhangi bir aletle doğrudan doğruya güneşe bakmamalısın.
- You should never look directly at the Sun with the naked eye or through any instrument such as binoculars or a telescope.
O, bu konuda açıktır.
- He is very direct about it.
Umarım yol tariflerim açıktı.
- I hope my directions were clear.
Rüzgâr ölçer rüzgarın yön ve gücünü göstermek için kullanılır.
- Windsocks are used to indicate the direction and strength of the wind.
Dün kuruldan yeni bir direktif aldık. Onlar en göze çarpan projelere odaklanmamızı istiyor.
- We received a new directive from the board yesterday. They want us to focus on our most visible projects.
Bay Yoshida hemen gelmemi emretti.
- Mr Yoshida directed me to come at once.
Kaybolma ihtimalimize karşın, yönleri yazmayı düşündüm.
- We thought we would write out the directions, in case you got lost.
Benim bir yön duyum yok bu yüzden her zaman bir pusula ile seyahat ederim.
- I have no sense of direction so I always travel with a compass.
Yangın istikametinde koşturduk.
- We hurried in the direction of the fire.
Tom Mary'ye evine giden istikametleri verdi.
- Tom gave Mary directions to his house.
Neden doğrudan ona söylemiyorsun?
- Why don't you tell her directly?
Her şahıs, doğrudan doğruya veya serbestçe seçilmiş temsilciler vasıtasıyla, memleketin kamu işleri yönetimine katılmak hakkını haizdir.
- Everyone has the right to take part in the government of his country, directly or through freely chosen representatives.
Çıplak gözle güneşe doğrudan doğruya bakmamalısın.
- You should never look directly at the Sun with the naked eye.
Çıplak gözle ya da dürbün ya da teleskop gibi herhangi bir aletle doğrudan doğruya güneşe bakmamalısın.
- You should never look directly at the Sun with the naked eye or through any instrument such as binoculars or a telescope.
Vergiler doğrudan vergiler ve dolaylı olanlardan oluşmaktadır.
- Taxes consist of direct taxes and indirect ones.
I pay my electricity bill by direct debit.
İmalatçının açıklamasına göre, her on yılda bir değiştirilmeli.
- According to the manufacturer's directions, tires should be changed every 10 years.
Lütfen hemşirenin emirlerine uyun.
- Please follow the nurse's directions.
Keşke onun emirlerine itaat etseydim.
- I wish I had obeyed his directions.
Tom'la direkt olarak konuşmadım.
- I didn't speak with Tom directly.
Lütfen patates cipslerini kaseye koy. Onları direkt olarak torbadan yeme.
- Please put the potato chips in the bowl. Don't eat them directly from the bag.
İlaç alırken şişe üzerindeki yönergeleri dikkatle izleyin.
- When taking drugs, follow the directions on the bottle carefully.
Yangın istikametinde koşturduk.
- We hurried in the direction of the fire.
Ordu yanlış yönde ilerliyordu.
- The army was advancing in the wrong direction.
Tom en yakın hastaneye yönlendirmeler istedi.
- Tom asked for directions to the nearest hospital.
İlaçlar sadece bir doktorun yönlendirmesiyle kullanılmalıydı.
- Drugs should be used only at the direction of a doctor.
Suriye rejim değişikliğinden sonra hangi yönde gelişecek?
- In which direction will Syria develop after the regime change?
İlaç alırken şişe üzerindeki yönergeleri dikkatle izleyin.
- When taking drugs, follow the directions on the bottle carefully.
İlaç alırken şişe üzerindeki yönergeleri dikkatle izleyin.
- When taking drugs, follow the directions on the bottle carefully.
Lütfen patates cipslerini kaseye koy. Onları direkt olarak torbadan yeme.
- Please put the potato chips in the bowl. Don't eat them directly from the bag.
Tom'la direkt olarak konuşmadım.
- I didn't speak with Tom directly.
İlaç içerken şişe üzerindeki talimatlara dikkatlice uyun.
- When taking drugs, follow the directions on the bottle carefully.
Aşağıdaki talimatlarda çok iyi değilim.
- I'm not so great at following directions.
Presumably Mary is to carry messages that she, Anne, is too delicate to convey direct.
He directed his question to the room in general.
For example, if A and B are sets, their direct product is the set of pairs (a,b) with a in A and b in B.
Example: He will have been listening to the radio. (third-person singular; active indicative future perfect progressive/future perfect continuous).
The screenplay was good, but the direction was weak.
Her aunt Leonella was still at Cordova, and she knew not her direction.
The trombonist looked to the bandleader for direction.
Keep going in the same direction.
I got so lost on my way downtown I had to ask for directions.
We'll go to the store directly, but first I need to finish sweeping.
To put it more directly: he's not 'made redundant' but sacked.
He is to go to Calais, directly this is over, to replace Lord Berners as governor .
... direct connection to what they're learning and a potential ...
... are a direct link to some of the first life forms on Earth. ...