Dancing is a perpendicular expression of a horizontal desire.
- Dans, yatay arzunun dikey bir ifadesidir.
She stood bolt upright.
- O civatayı dik durdurdu.
An empty bag can't stand upright.
- Boş torba dik duramaz.
He stared at the steep slope.
- O, dik yamaca bakakaldı.
We climbed the steep slope.
- Dik bir yamaca tırmandık.
Keep away from the vertical cliff! she shouted.
- Dikey kayalıklardan uzak durun! o bağırdı.
The X-axis is the horizontal axis and the Y-axis is the vertical axis.
- X ekseni yatay eksendir ve Y ekseni dikey eksendir.
They erected a statue in memory of Gandhi.
- Onlar Gandhi'nin anısına bir heykel diktiler.
The Berlin wall was erected in 1961.
- Berlin duvarı 1961'de dikildi.
Everyone's eyes were fixed upon her.
- Herkesin gözleri ona dikildi.
He fixed his eyes on me.
- Gözlerini bana dikti.
Tom carefully transplanted the tiny tomato seedlings into his vegetable patch.
- Tom sebze bahçesine minik domates fidelerini dikkatlice dikti.
Mother transplanted the flowers to the garden.
- Annem çiçekleri bahçeye dikti.
Tom gave Mary a potted plant.
- Tom Mary'ye saksıya dikilmiş bir bitki verdi.
While driving, mind the potholes.
- Araba sürerken, çukurlara dikkat et.
My mother gave me her sewing machine.
- Annem bana dikiş makinesini verdi.
Mom was busy with her sewing.
- Annem dikiş işleriyle meşguldü.
Mom was busy with her sewing.
- Annem dikiş işleriyle meşguldü.
She is sewing a dress.
- O bir elbise dikiyor.
How beautiful my sewn drapes are.
- Dikili perdelerim ne kadar güzel.
Her mother sewed a skirt for her.
- Annesi ona bir etek dikti.
Mary sewed her own costume.
- Mary kendi kostümünü dikti.
Mother transplanted the flowers to the garden.
- Annem çiçekleri bahçeye dikti.
Tom carefully transplanted the tiny tomato seedlings into his vegetable patch.
- Tom sebze bahçesine minik domates fidelerini dikkatlice dikti.
Do you have a needle to sew on these buttons?
- Bu düğmeleri dikmek için bir iğnen var mı?
Can you sew on these buttons for me?
- Sen bu düğmeleri benim için dikebilir misin?
The doctor gave him four stitches.
- Doktor ona dört dikiş attı.
She needed five stitches.
- Ona beş dikiş atıldı.
Tom listened intently.
- Tom dikkatle dinledi.
Tom is listening intently.
- Tom dikkatle dinliyor.
The higher we climbed, the steeper became the mountain.
- Ne kadar yükseğe tırmanırsak dağlar o kadar dik olur.
In order to make us and everyone else remember this day, I ask everyone to plant a tree with us.
- Bize ve başka herkese bu günü hatırlatmak için, bizimle birlikte herkese bir ağaç dikmesini rica ediyorum.
The gardener planted a rose tree in the middle of the garden.
- Bahçıvan bahçenin ortasına bir gül ağacı dikti.
Tom's a stiff-necked old man.
- Tom dik kafalı yaşlı bir adam.
In hopes of attaining superhuman powers, Christopher Columbus once stared at the sun for five minutes straight. It didn't work.
- İnsanüstü güçlere ulaşmak umuduyla, Kristof Kolomb bir zamanlar beş dakika güneşe doğruca dik dik baktı.İşe yaramadı.
Sami looked Layla straight in the eye.
- Sami, Leyla'ya dik dik baktı.
This morning at the station, her attention was caught by a poster with bold letters.
- Bu sabah istasyonda, kalın harfli bir afiş onun dikkatini çekti.
The boxes are rectangular, not square.
- Kutular dikdörtgendir, kare değil.
A square is both a rectangle and a rhombus.
- Bir kare hem dikdörtgen hem de eşkenar dörtgendir.