Farklı olmak istemiyorum.
- I don't want to be different.
Sen her zaman farklı olmak zorundasın.
- You always have to be different.
Yasalar ABD'de eyaletten eyalete değişiklik göstermektedir.
- Laws differ from state to state in the United States.
Öğretmenimiz ayrıca düğününün diğer insanlarınki ile aynı olmayacağını söyledi;biz nasıl farklı olacağını sorduk fakat o söylemedi.
- Our teacher also said that her wedding wouldn't be the same as other people's; we asked how it would be different, but she didn't say.
Onun benimkinden farklı olan bir fikri var.
- She has a view that is different from mine.
Değişik ülkelerden geliyoruz.
- We come from different countries.
Birbiri ardına değişik türde yiyecekler denedi.
- He tried different kinds of foods one after another.
Bu farklı bir kelime mi yoksa aynı kelimenin başka bir hâli mi?
- Is this a different word or just another form of the same word?
İsa su üzerinde mi yürüdü ve onu şaraba mı dönüştürdü? Hayır bu başka bir konu!
- Did Jesus walk over water and then turn it into wine? No, that's a different story!
İngiliz İngilizcesi ve Amerikan İngilizcesi arasında bazı farklar vardır.
- There are some differences between British English and American English.
Bugün ya da yarın gitmen pek fark yaratmayacak.
- It will not make much difference whether you go today or tomorrow.
Papua Yeni Gine'de, Papualılar tarafından konuşulan 850 farklı dil vardır.
- In Papua New Guinea, there are 850 different languages spoken by Papuans.
Senin fikirlerin benimkinden farklı.
- Your ideas are different from mine.
Geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki ayrım sadece çok yaygın yanılsamadan başka bir şey değildir.
- Difference between the past, present, and future is nothing but an extremely widespread illusion.
Üniformalar okuldan okula farklılık gösterir.
- Uniforms differ from school to school.
Sofra adabı ülkeden ülkeye farklılık gösterir.
- Table manners differ from country to country.
Tom durumu daha farklı şekilde ele almalıydı.
- Tom should have handled the situation differently.
Bilim adamları bunu farklı şekilde yorumluyor.
- Scientists interpret it differently.
Senin yaptığından başka türlü yapardım.
- I would do it in a different way than you did.
Tom'un ve benim farklılıklarımız var.
- Tom and I have our differences.
İnsanların farklılıklarının farkında olması gerekir, ama aynı zamanda onları yaygınlığını da kucaklamalılar.
- People need to be aware of their differences, but also embrace their commonness.
Bir İngiliz olarak, o, İngiliz ve Amerikan kullanımı arasındaki farklara özellikle duyarlı.
- As an Englishman, he is particularly sensitive to the differences between English and American usage.
İngiliz İngilizcesi ve Amerikan İngilizcesi arasında bazı farklar vardır.
- There are some differences between British English and American English.
Bu iki ülke arasında önemli farklılıklar var.
- There are significant differences between those two countries.
Yazar Hollandalı ve Amerikalı öğrencilerle çalışırken hangi kültürel farklılıkları buldu?
- What cultural differences did the author find in working with Dutch and American students?
Çok sayıda çeşitli kurabiyeler var.
- There are many different types of cookies.
Birçok astronom çeşitli farklı teknikler kullanarak Hubble sabitini ölçmek için çok çalışıyor.
- Many astronomers are working hard to measure the Hubble constant using a variety of different techniques.
Öğretmenimiz ayrıca düğününün diğer insanlarınki ile aynı olmayacağını söyledi;biz nasıl farklı olacağını sorduk fakat o söylemedi.
- Our teacher also said that her wedding wouldn't be the same as other people's; we asked how it would be different, but she didn't say.
Tom diğer çocuklardan her zaman farklıydı.
- Tom was always different from other children.
Afrika filleri savana ve orman filleri olmak üzere iki farklı türe ayrılır.
- African elephants are divided into two different species: savannah and forest elephants.
Tom ve Mary farklı kapılardan ayrıldı.
- Tom and Mary left through different doors.
Yazar Hollandalı ve Amerikalı öğrencilerle çalışırken hangi kültürel farklılıkları buldu?
- What cultural differences did the author find in working with Dutch and American students?
İki oğlan arasında dikkat çekici farklılıklar vardı.
- Striking differences existed between the two boys.
Benim fikrim seninkinden farklıdır.
- My opinion differs from yours.
O bakımdan benim görüşüm sizinkinden farklıdır.
- In that respect, my opinion differs from yours.
There are three differences between these two pictures.
The line of the horizon was clear and hard against the sky, and in one particular quarter it showed black against a silvery climbing phosphorescence that grew and grew. At last, over the rim of the waiting earth the moon lifted with slow majesty till it swung clear of the horizon and rode off, free of moorings; and once more they began to see surfaces--meadows wide-spread, and quiet gardens, and the river itself from bank to bank, all softly disclosed, all washed clean of mystery and terror, all radiant again as by day, but with a difference that was tremendous.
In any case, poor black respondents living in high-poverty neighborhoods are most likely to view their neighborhood as a single block or block group and to use this definition consistently when asked about different neighborhood characteristics and activities.
Mona is different from Eloise.
Several different scientists all reached this conclusion at about the same time.
Recent research in the field of sociolinguistics and related fields has shown that women and men speak differently.
... it is imaginable that living standards would differ by more than a factor of 100 from where ...
... destiny over what we install on our computers. Both sides want control, they just differ ...