Sen her zaman farklı olmak zorundasın.
- You always have to be different.
Sadece farklı olmak istiyorum.
- I just want to be different.
Yasalar ABD'de eyaletten eyalete değişiklik göstermektedir.
- Laws differ from state to state in the United States.
Öğretmenimiz ayrıca düğününün diğer insanlarınki ile aynı olmayacağını söyledi;biz nasıl farklı olacağını sorduk fakat o söylemedi.
- Our teacher also said that her wedding wouldn't be the same as other people's; we asked how it would be different, but she didn't say.
Klas ve farklı olmak için Hawaii tişörtümü ve yeşil şortumu giymeyi tercih ettim, ama çabucak beyaz gömlek ve siyah pantolona alıştım.
- I preferred wearing my Hawaiian T-shirt and green shorts to be cool and different, but I quickly got used to the white shirt and black slacks.
Birbiri ardına değişik türde yiyecekler denedi.
- He tried different kinds of foods one after another.
Değişiklik olsun diye neden farklı bir şey denemiyorsun?
- Why not try something different for a change?
Ben başka herkesten o kadar farklı mıyım?
- Am I that much different from everyone else?
İsa su üzerinde mi yürüdü ve onu şaraba mı dönüştürdü? Hayır bu başka bir konu!
- Did Jesus walk over water and then turn it into wine? No, that's a different story!
Fark bu: o senden daha çok çalışıyor.
- The difference is this: he works harder than you.
Facebook ve Twitter arasındaki fark, Twitter'ın bir mikroblog servisi olmasıdır.
- Difference between Facebook and Twitter is, Twitter is a microblogging service.
Senin fikirlerin benimkinden farklı.
- Your ideas are different from mine.
Bu düşündüğümden farklı.
- This is different from what I thought.
Geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki ayrım sadece çok yaygın yanılsamadan başka bir şey değildir.
- Difference between the past, present, and future is nothing but an extremely widespread illusion.
Sofra adabı ülkeden ülkeye farklılık gösterir.
- Table manners differ from country to country.
Üniformalar okuldan okula farklılık gösterir.
- Uniforms differ from school to school.
Tom işleri farklı şekilde yapmalıydı.
- Tom should have done things differently.
Daha genç kuşak şeylere farklı şekilde bakar.
- The younger generation looks at things differently.
Senin yaptığından başka türlü yapardım.
- I would do it in a different way than you did.
Tom'un ve benim farklılıklarımız var.
- Tom and I have our differences.
Teoride, teori ve uygulama arasında farklılık yok. Ama uygulamada var.
- In theory, there is no difference between theory and practice. But, in practice, there is.
İngiliz İngilizcesi ve Amerikan İngilizcesi arasında bazı farklar vardır.
- There are some differences between British English and American English.
İki şey arasında ince farklar var.
- There are subtle differences between the two things.
Tom'un ve benim farklılıklarımız var.
- Tom and I have our differences.
Yazar Hollandalı ve Amerikalı öğrencilerle çalışırken hangi kültürel farklılıkları buldu?
- What cultural differences did the author find in working with Dutch and American students?
Çok sayıda çeşitli kurabiyeler var.
- There are many different types of cookies.
Birçok astronom çeşitli farklı teknikler kullanarak Hubble sabitini ölçmek için çok çalışıyor.
- Many astronomers are working hard to measure the Hubble constant using a variety of different techniques.
Öğretmenimiz ayrıca düğününün diğer insanlarınki ile aynı olmayacağını söyledi;biz nasıl farklı olacağını sorduk fakat o söylemedi.
- Our teacher also said that her wedding wouldn't be the same as other people's; we asked how it would be different, but she didn't say.
Tom'u ilk kez gördüğümde, onun şimdiye kadar karşılaştığım diğer bir erkekten farklı olduğunu biliyordum.
- When I first laid eyes on Tom, I knew he was different from any other man I'd ever met.
Öğretmenimiz ayrıca düğününün diğer insanlarınki ile aynı olmayacağını söyledi;biz nasıl farklı olacağını sorduk fakat o söylemedi.
- Our teacher also said that her wedding wouldn't be the same as other people's; we asked how it would be different, but she didn't say.
Tom ve Mary farklı kapılardan ayrıldı.
- Tom and Mary left through different doors.
İki oğlan arasında dikkat çekici farklılıklar vardı.
- Striking differences existed between the two boys.
Yazar Hollandalı ve Amerikalı öğrencilerle çalışırken hangi kültürel farklılıkları buldu?
- What cultural differences did the author find in working with Dutch and American students?
O bakımdan benim görüşüm sizinkinden farklıdır.
- In that respect, my opinion differs from yours.
Senin cevabın benimkinden farklıdır.
- Your answer differs from mine.
There are three differences between these two pictures.
The line of the horizon was clear and hard against the sky, and in one particular quarter it showed black against a silvery climbing phosphorescence that grew and grew. At last, over the rim of the waiting earth the moon lifted with slow majesty till it swung clear of the horizon and rode off, free of moorings; and once more they began to see surfaces--meadows wide-spread, and quiet gardens, and the river itself from bank to bank, all softly disclosed, all washed clean of mystery and terror, all radiant again as by day, but with a difference that was tremendous.
In any case, poor black respondents living in high-poverty neighborhoods are most likely to view their neighborhood as a single block or block group and to use this definition consistently when asked about different neighborhood characteristics and activities.
Mona is different from Eloise.
Several different scientists all reached this conclusion at about the same time.
Recent research in the field of sociolinguistics and related fields has shown that women and men speak differently.
... it is imaginable that living standards would differ by more than a factor of 100 from where ...
... destiny over what we install on our computers. Both sides want control, they just differ ...