Romancılar ve şairler gibi yazarlar bilimin avantajından çok fazla yararlanıyor gibi görünmüyorlar.
- Writers such as novelists and poets don't seem to benefit much from the advance of science.
Newport gibi, deniz kenarındaki tatil köyleri yaz aylarında çok kalabalıktır.
- Seaside resorts, such as Newport, are very crowded in summer.
Bu gibi olaylar oldukça yaygındır.
- Such incidents are quite common.
Ben lise mezunuyum yani ben lise problemlerini ve bu gibi şeyleri cevaplayabilirim.
- I'm a high school graduate so I am that much able to answer high school problems and such.
Tom böylesine çekingen bir adam. O oldukça kendine güvensiz gibi görünüyor.
- Tom is such a diffident man. He seems to have quite low self-esteem.
Bu gibi olaylar oldukça yaygındır.
- Such incidents are quite common.
Böylesine büyük bir köpeği asla görmedim.
- I've never seen such a big dog.
Aklında ne olduğuna dair hiçbir fikrim yok, böylesine olumlu teklifi reddetti.
- I have no idea what he has in mind, rejecting such a favorable proposal.
Pek çok meyve ihraç ederler, mesela portakal, greyfurt ve limon.
- They export a lot of fruit, such as oranges, grapefruits and lemons.
Ne kadar da güzel bir adın var.
- You have such a beautiful name.
Ne kadar da aptalsın!
- You're such an idiot!
Ne kadar da güzel bir adın var.
- You have such a beautiful name.
Böylesine bir mükemmelliğe ulaşmak için ne kadar süre eğitim gördün?
- How long did you train in order to achieve such perfection?
Linda'nın hayal kırıklığı öylesine fazlaydı ki gözyaşlarına boğuldu.
- Such was Linda's disappointment that she burst into tears.
Öylesine bir şeyi bir kez çok sık yaparsın ve cezalandırılırsın.
- You do such a thing once too often and get punished.
Soğuk o kadar çoktu ki kuşlar aniden düştü.
- The frost was such that the birds fell on the fly.
Yoğun trafiğin gürültüsü o kadar çoktu ki polis kendini duyuramadı.
- The noisy of heavy traffic was such that the policeman could not make himself heard.
There are things in this world which simply cannot be expressed in the form of words.
- Es gibt Dinge in dieser Welt, die man einfach nicht mit Worten ausdrücken kann.
This journalist, whose article you were so interested in, is my neighbor.
- Dieser Journalist, dessen Artikel dich so interessiert hat, ist mein Nachbar.
What is the advantage of this technology?
- Was ist der Vorteil dieser Technologie?
What is the meaning of this sentence?
- Was bedeutet dieser Satz?
This lake is deepest at this point.
- Der See ist an dieser Stelle am tiefsten.
To the best of my knowledge, the lake is the deepest at this point.
- Meines Wissens ist der See an dieser Stelle am tiefsten.