devam etmeme

listen to the pronunciation of devam etmeme
Türkçe - İngilizce
(Ticaret) discontinuation
{n} a breaking off, breach, separation, want of union of parts
Inconvenient; troublesome; incommodious
Disadvantage; inconvenience
To discommode
To deprive of commonable quality, as lands, by inclosing or appropriating
the act of discontinuing or breaking off; an interruption (temporary or permanent)
Deserving, disapprobation or blame
To put inconvenience; to incommode; to trouble
{i} pause, interruption, cessation
Breach or interruption of continuity; separation of parts in a connected series; discontinuance
To deprive of privileges
A lack of common possessions
Blame; censure; reproach
To deprive of a commission or trust
One who discommends; a dispraiser
To deprive of the right of common
To expose to censure or ill favor; to put out of the good graces of any one
devam etmemek
discontinue
devam et
go on

He won't go on to graduate school. - Okuldan mezun olmak için devam etmeyecek.

My father would not permit me to go on to college. - Babam üniversiteye devam etmeme izin vermezdi.

devam et
go ahead!

You should go ahead and do it, just like you said you would. - Devam etmelisin ve onu yapmalısın, tam yapacağını söylediğin gibi.

Go ahead and unwrap your gift. - Devam et ve hediye paketini aç.

devam et
keep it up

You are doing very well. Keep it up. - Çok iyi yapıyorsun. Devam et.

devam et
{f} go ahead

If you've got something to say, go ahead and say it. - Söyleyecek bir şeyin varsa devam et ve söyle.

Go ahead and unwrap your gift. - Devam et ve hediye paketini aç.

devam et
(Bilgisayar) continue

Tom continued to study French for another three years. - Tom üç yıl daha Fransızca çalışmaya devam etti.

I've decided to continue studying. - Ben eğitime devam etmek için karar verdim.

devam et
(Bilgisayar) continue anyway
devam et
right on

Tom just kept right on talking. - Tom hemen konuşmaya devam etti.

devam et
(Bilgisayar) resume

They resumed walking. - Onlar yürümeye devam ettiler.

He resumed his work after a short break. - Kısa bir moladan sonra işine kaldığı yerden devam etti.

devam et
{f} continuing

Tom said investigations were continuing. - Tom soruşturmaların devam ettiğini söyledi.

Poverty prevented him from continuing his studies. - Fakirlik onun çalışmalarına devam etmesini engelledi.

devam et
keep going

Keep going straight through the village. - Köyün içinden doğru gitmeye devam et.

Stay cool and keep going. - Sakin ol ve gitmeye devam et.

devam et
{f} continued

The Cold War continued. - Soğuk Savaş devam etti.

Not only has eating with your fingers continued throughout the centuries, but some scholars believe that it may become popular again. - Parmaklarınızla yemek yemek sadece yüzyıllar boyu devam etmekle kalmadı, aynı zamanda bazı alimler onun tekrar popüler olabileceğine inanıyorlar.

devam et
kept going
devam et
kept on

He deliberately kept on provoking a confrontation. - O, kasıtlı olarak bir çatışmayı provoke etmeye devam etti.

I told the children to be quiet, but they just kept on being noisy. - Çocuklara sessiz olmalarını söyledim, fakat onlar gürültülü olmaya devam ettiler.

devam et
soldier on
devam et
keep on

Keep on working while I'm away. - Ben uzaktayken çalışmaya devam et.

Please keep on working even when I'm not here. - Burada olmadığım zaman bile lütfen çalışmaya devam et.

devam et
{f} ongoing
devam et
{f} attending

I really liked attending to that school. Every day, Gustavo would bring the guitar for us to play and sing during the break. - Gerçekten o okula devam etmeyi sevdim. Gustavo bize mola sırasında oynamak ve şarkı söylemek için her gün gitar getirirdi.

Poverty prevented him from attending school. - Yoksulluk onun okula devam etmesini engelledi.

devam et
get on with it
devam et
soldieron
devam et
soldier#on
devam etmemek
stop
devam etmemek
cut
devam etmemek
(Hukuk) cease
devam etmeme