Dört yaşındaki Amerikalı turist, aslında, Sichuan eyaletinin ünlü mayhoş mutfağına rağmen tamamen baharatlı sığır etinden yapılmamış olduğunu farkettiği için hayal kırıklığına uğradı.
- A four-year-old American tourist was disappointed to realize that, in fact, the Sichuan province is not entirely made of spicy beef, in spite of its famously piquant cuisine.
Joan zor bir çocukluk geçirmesine rağmen büyük bir aktrist oldu.
- Joan became a great actress in spite of having had a difficult childhood.
İki saat süresince karın içinde otobüsü bekledim.
- I waited for the bus in the snow as long as two hours.
Bu yer yüzmek için elverişli.
- The place is convenient for swimming.
Senin için onun yoluna gireceğini umuyorum, Tom.
- I hope it works out for you, Tom.
Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.
- Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work.
Çalışmalarınızda size yardım karşılığında, ben sizden küçük bir iyilik rica ediyorum.
- In return for helping you with your studies, I'd like to ask a small favor of you.
Yer yokluğu yüzünden bu sorunu atlamak zorunda kaldım.
- I had to leave out this problem for lack of space.
O, cinayet yüzünden hapse atılmıştır.
- He was framed for murder.
Ben, bir trafik sıkışıklığı nedeniyle toplantıya geç kaldım.
- I was late for the meeting because of a traffic jam.
O, cinayet nedeniyle hapse gönderildi.
- He was sent to jail for murder.
Biriyle ilk defa karşılaştığında,konuşmayı hafif sürdür.
- When meeting a person for the first time, keep the conversation light.
Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.
- Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work.
Bu gemi okyanus yolculuğu için uygun değil.
- This ship is not fit for an ocean voyage.
Bu oda uyumak için uygun değil.
- This room is not suitable for sleeping.
Biz, onun bu iş için doğru adam olduğunu keşfettik.
- We've found him to be the right man for the job.
Eğer yapmadığım bir şey için ailem beni cezalandırdıysa , onlara doğruları söylerdim ve benim masumiyetle ilgili onları ikna etmeye çalışırdım.
- If my parents punished me for something I didn't do, I would tell them the truth and try to convince them of my innocence.
O, onun adına konuştu.
- She spoke up for him.
Babasının adına toplantıya katıldı.
- He attended the meeting for his father.
Ekonomik durgunluğa karşın, ticari ürün fiyatları hala yüksek.
- In spite of the depression, the prices of commodities are still high.
Mr. Joseph Blenkinshaw was perhaps not worth quite so much as was reported; but for all that he was a very wealthy man.
No evening I had passed at Bly had the portentous quality of this one; in spite of which—and in spite also of the deeper depths of consternation that had opened beneath my feet—there was literally, in the ebbing actual, an extraordinarily sweet sadness.
He seems to be very angry all the time but at heart is is a very gentle person.