ׁWe're measuring the depth of the river.
- Biz nehrin derinliğini ölçüyoruz.
That shows the depth of his love for his family.
- O ailesi için sevgisinin derinliğini gösteriyor.
The depth of the crisis had been exaggerated.
In the depths of the night,.
The roots of this tree go down deep.
- Bu ağacın kökleri derinlere uzanıyor.
Is there any end in sight to the deepening economic crisis?
- Derinleşen ekonomik krizin görünürde bir sonu var mı?
Your questions are getting progressively more profound.
- Sorularınız giderek daha derinleşiyor.
It had a profound effect on me.
- Benim üzerimde çok derin bir etkisi vardı.
Layla had deep religious convictions.
- Leyla'nın derin dinsel inançları vardı.