You have to dig deeper.
- Daha derine kazmak zorundasın.
Tom went deeper into the cave.
- Tom mağarada daha derine gitti.
She has a very deep contralto.
deep in debt, deep in the mud.
The Mississippi River is deep and wide.
- Mississippi Nehri derin ve geniştir.
How deep is this lake?
- Bu göl ne kadar derin?
It had a profound effect on me.
- Benim üzerimde çok derin bir etkisi vardı.
This book profoundly impressed me.
- Bu kitap beni derinden etkiledi.
Layla had deep religious convictions.
- Leyla'nın derin dinsel inançları vardı.