Tom looked deeply into Mary's eyes.
- Tom, Mary'nin gözlerine derin derin baktı.
Tom gazed deeply into Mary's eyes.
- Tom Mary'nin gözlerine derin derin baktı.
Tom gazed deeply into Mary's eyes.
- Tom Mary'nin gözlerine derin derin baktı.
Tom looked deeply into Mary's eyes.
- Tom, Mary'nin gözlerine derin derin baktı.
She fell into a profound sleep.
- O derin bir uykuya daldı.
This book profoundly impressed me.
- Bu kitap beni derinden etkiledi.
Tom is a deep-sea diver.
- Tom derin deniz dalgıcıdır.
Layla had deep religious convictions.
- Leyla'nın derin dinsel inançları vardı.
Do you have deep sea phobia?
- Derin deniz fobisine sahip misin?
Very little is known about the deep sea.
- Derin deniz hakkında çok az şey biliniyor.
Could you fill up the ice cube trays and put them in the freezer?
- Buz küpü tepsilerini doldurur musun ve derin dondurucuya koyar mısın?
We have a freezer in the basement.
- Bodrumda bir derin dondurucumuz var.
My husband and daughter are fast asleep.
- Kocam ve kızım derin uykuda.
The old bear is fast asleep.
- Yaşlı ayı derin uykuda.
This lake is the deepest in Japan.
- Japonya'da bu göl en derin göldür.
The lake is deepest at this spot.
- Göl bu noktada en derindir.
It had a profound effect on me.
- Benim üzerimde çok derin bir etkisi vardı.