The shop carried leather goods.
- Dükkân deri ürünler getirdi.
A pair of leather gloves is a must when you work with these machines.
- Bu makinelerle çalıştığında bir çift deri eldiven bir zorunluluktur.
It was a cat starved to skin and bones.
- Bir deri bir kemik açlıktan ölmüş bir kediydi.
Tom was nothing but skin and bone.
- Tom deri ve kemikten başka bir şey değildi.
She fell into a deep sleep.
- O, derin bir uykuya daldı.
Fadil fell deeply in love with a Muslim woman from Egypt.
- Fadıl, Mısırlı bir Müslüman kadına derinden aşık oldu.
Tom bought a leather jacket.
- Tom bir deri ceket aldı.
Tom often wears jeans and a leather jacket.
- Tom genellikle kot pantolon ve deri ceket giyer.
He buys and sells leather goods.
- O, deri eşyalar alır ve satar.
Tom made leather goods.
- Tom deri eşyalar yaptı.
Artificial leather can't compare with the real thing.
- Suni deri gerçeğiyle karşılaştırılamaz.