Çabucak aşağıya gelip gelemiyeceğini içhaberleşmede ona sorduk.
- We asked him on the interphone if he could come downstairs quickly.
Biz bir mermi tarafından vurulabileceğimizden korkuyorduk, bu yüzden aşağıya koştuk.
- We were afraid that we might be hit by a bullet, so we ran downstairs.
Ağaçtaki kedi bana doğru aşağıya geldi.
- The cat on the tree came down to me.
Biz bir mermi tarafından vurulabileceğimizden korkuyorduk, bu yüzden aşağıya koştuk.
- We were afraid that we might be hit by a bullet, so we ran downstairs.
O içeriye girer girmez düştü.
- The instant he came in, he fell down.
O, merdivenden düştü.
- He fell down the stairs.
Tom ve Mary onları son gördüğümde nehrin aşağısına doğru bir kanoda kürek çekiyorlardı.
- Tom and Mary were paddling a canoe down the river the last time I saw them.
Tom ve Mary kanolarında nehrin aşağısına doğru sürüklendiler.
- Tom and Mary drifted down the river in their canoe.
Yıkılmış bazı eski evler gördük.
- We saw some old houses pulled down.
Oldukça yıkılmış görünüyorsun.
- You look pretty down.
İyi hava sebzelerin fiyatını düşürdü.
- The good weather sent the price of vegetables down.
Güneş battığında hava soğudu.
- It grew cold as the sun went down.
So, things got you down? / Is Rodney Dangerfield giving you no respect? / Well, bunky, cheer up!.