Paris, özgürlüklerini savunmak için elinden geleni yaptı.
- Paris did her best to defend her liberties.
Kendini savunmak başka birini savunmaktan daha zordur. Şüphe edenler avukatlarına bakabilirler.
- It is more difficult to defend oneself than to defend someone else. Those who doubt it may look at lawyers.
Paris, özgürlüklerini savunmak için elinden geleni yaptı.
- Paris did her best to defend her liberties.
Savunucular saldırganlar tarafından yapılan saldırıyı kontrol etti.
- The defenders checked the onslaught by the attackers.
Kendini bu suçlamalara karşı korumak için buraya gelmedi.
- She didn't come here to defend herself against these accusations.
Bütün polis memurları kendilerini ayaklanmacılara karşı korumak için kalkanlarla donatıldı.
- All the police officers were equipped with shields to defend themselves against the rioters.
Davalı idama mahkûm edildi.
- The defendant was sentenced to death.
Davalı bir üst mahkemeye itiraz edecek.
- The defendant will appeal to a higher court.
Sanık yargıç ile romantik olarak bağlıydı.
- The defendant was romantically linked with the judge.
Hiçbir sanık suçlu bulunmadı.
- Neither defendant was found guilty.
O bu suçlamalara karşı kendini savunmak amacıyla burada değil.
- She's not here for the purpose of defending herself against these accusations.
Bir sebebe zarar vermenin en haince yolu kasten yanlış görüşleri savunmaktan oluşur.
- The most perfidious way of harming a cause consists of defending it deliberately with faulty arguments.
Biz aynı nedeni savunuyoruz.
- We are defending the same cause.
Tom, mahkemede kendini savunma konusunda daha çok toydu.
- Tom was green behind the ears when it came to defending himself in court.
Anavatanlarını işgalcilere karşı savundular.
- They defended their homeland against the invaders.
Onlar istilacılara karşı ülkelerini savundular.
- They defended their country against the invaders.
Tüm zayıflıklara saygı göstermelisin ve kendini onların savunucusu tayin etmelisin.
- Thou shalt respect all weaknesses, and shalt constitute thyself the defender of them.
Sami, kızının en büyük savunucusudur.
- Sami is his daughter's biggest defender.
Tom kendini savunmak için hiçbir girişimde bulunmadı.
- Tom made no attempt to defend himself.
Yerliler topraklarını istilacılara karşı savunmak zorundalar.
- The natives have to defend their land against invaders.
Brother, seyde Sir Launcelot, wyte you well I am full loth to departe oute of thys reallme, but the quene hath defended me so hyghly that mesemyth she woll never be my good lady as she hath bene..
The vertue is, that neither steele, nor stone / The stroke thereof from entrance may defend .
... done globally. So we'll be maintaining that stockpile in order to defend the American ...
... a people from defend status ...