O beni içten selamladı.
- She bowed deeply to me.
Ben onu herhangi başka adamdan daha içten seviyorum.
- I love him more deeply than any other man.
O anne ve babasına derinden bağlıdır.
- She is deeply attached to her parents.
Tom Mary'ye derinden âşık.
- Tom is deeply in love with Mary.
Sadece bizim aramıza, o çok derin derin düşünmez.
- Just between us, he doesn't think very deeply.
Bob o konuyu derin derin düşündü.
- Bob thought deeply about that matter.
Tom bu haberden çok rahatsız oldu.
- Tom was deeply disturbed by this news.
Tom yaptıklarını yaptığına çok pişman oldu.
- Tom deeply regretted doing what he had done.
Kazaya sebep olduğuma son derece pişmanım.
- I deeply regret having caused the accident.
Tom son derece borçlu olduğunu kimsenin bilmesini istemiyordu.
- Tom didn't want anyone to know that he was deeply in debt.
Bu ağacın kökleri derinlere uzanıyor.
- The roots of this tree go down deep.
Derinleşen ekonomik krizin görünürde bir sonu var mı?
- Is there any end in sight to the deepening economic crisis?
Onun romanları benim için çok anlaşılmazdır.
- His novels are too deep for me.
Onlar düşman bölgesi derinliklerine doğru gitti.
- They drove deep into enemy territory.
Kar birkaç metre derinlikte idi.
- The snow was several meters deep.
Tom, Mary'nin gözlerine derin derin baktı.
- Tom looked deeply into Mary's eyes.
Bob o konuyu derin derin düşündü.
- Bob thought deeply about that matter.
Tom derin deniz dalgıcıdır.
- Tom is a deep-sea diver.
Hazine, denizin derinliklerine gömüldü.
- The treasure was buried in the deepest of the sea.
Hiçbir zaman bunu belli etmeyecek ama içinden ciddi bir şekilde endişeli olduğunu düşünüyorum.
- He'll never show it, but I think that deep down, he's seriously worried.
Yaşamlarımızı büyük sevgiden ve derin kederden daha yoğun bir şekilde yaşamayız.
- We never experience our lives more intensely than in great love and deep sorrow.
Birbirinizi içten seviyor musunuz?
- Do you love each other deeply?
Tom Mary'nin gözlerine içten baktı.
- Tom looked deep into Mary's eyes.
Tom mağarada daha derine gitti.
- Tom went deeper into the cave.
Derine daldıkça, su da soğudu.
- The deeper we dived, the colder the water got.
Tom Mary'ye derinden âşık.
- Tom is deeply in love with Mary.
Konuşması dinleyicileri derinden etkiledi.
- His speech deeply affected the audience.
Tom derinden içini çekti.
- Tom sighed profoundly.
Bu kitap beni derinden etkiledi.
- This book profoundly impressed me.
Tom'un pes bir sesi var.
- Tom has a deep voice.
Tom onun gözlerinin içine yürekten baktı.
- Tom stared deep into her eyes.
Sana yürekten âşığım.
- I'm deeply in love with you.
Konuşması dinleyicileri derinden etkiledi.
- His speech deeply affected the audience.
Manzaradan derinden etkilendim.
- I was deeply impressed by the scenery.
Onun koyu mavi gözleri oldukça etkileyiciydi.
- Her eyes, a deep blue, were quite impressive.
Tom şiddetli bir güney aksanıyla konuşur.
- Tom speaks with a deep southern accent.
Bu derin bir karanlıktı.
- It was a deep darkness.
He's deeply attached to her.
- He is deeply attached to her.
He is deeply attached to her.
- He's deeply attached to her.
She has a very deep contralto.
deep in debt, deep in the mud.
creatures of the deep.
The shelves are 30cm deep.
They're deep in discussion.
American football Relatively farther downfield.
a crowd three deep along the funeral procession.
There was a deep layer of soot over the window.
That's a very deep shade of blue.
He was in a deep sleep.
Russell is a safe pair of hands in the deep.
... deeply what your knowledgeable about, what you're not, and ...
... research things really deeply. ...