Fadıl şok ve inançsızlık içindeydi.
- Fadil was in shock and disbelief.
Tom'dan şüphelenmek için hiçbir nedenin yok.
- You have no reason to doubt Tom.
Tom'dan şüphelenmek için hiçbir nedenim yoktu.
- I never had any reason to doubt Tom.
Tom ve Mary birbirine güvensizlikle baktı.
- Tom and Mary stared at each other in disbelief.
Yüzümde güvensizlik ifadesi vardı.
- I had an expression of disbelief on my face.
Tom kuşku içinde Mary'ye baktı.
- Tom looked at Mary in disbelief.
Tom Mary'ye kuşkuyla baktı.
- Tom stared at Mary in disbelief.
Küçük kasaba şüphe içinde idi.
- The small town was in disbelief.
Elbette o yeterince şüphe uyandırdı.
- Sure enough, he entertained doubts.
To have doubts about oneself is the first sign of intelligence.
- An sich selbst zu zweifeln, ist das erste Zeichen von Intelligenz.
This report admits of doubt.
- Dieser Bericht lässt Zweifel zu.
To have doubts about oneself is the first sign of intelligence.
- An sich selbst zu zweifeln, ist das erste Zeichen von Intelligenz.
Materialists and madmen never have doubts.
- Materialisten und Verrückte haben nie Zweifel.