Bir uçağa ya da helikoptere asla bir lazer işaretleyici doğrultmamalısın.
- You should never aim a laser pointer at an airplane or helicopter.
Uçak kalkış noktasındaydı.
- The plane was on the point of taking off.
Takımımız iki puan öndedir.
- Our team is two points ahead.
Biz iki puanla kaybetti.
- We lost by two points.
İngilizcede, virgül yerine bir ondalık nokta kullanırız.
- In English, we use a decimal point instead of a comma.
Konuşmasının konusunu anlayamadım.
- I couldn't get the point of his speech.
Ben o konuda zorunlu olarak seninle aynı fikirde olamam.
- I can't necessarily agree with you on that point.
Ben o noktada durumun tehlikesini fark ettim.
- At that point I realized the danger of the situation.
Bir avukatın zor bir durumda küçük konularda bile her taşın altına bakması ve aynı konuda sonuca ulaşmak için ısrarla belirtmesi önemlidir.
- It is important that a lawyer should leave no stone unturned even on minor points and harp on the same subject to achieve a break through in an impasse.
Normal şartlar altında, suyun kaynama sıcaklığı 100 santigrat derece.
- Under normal conditions, the boiling point of water is 100 degrees Celsius.
Bu son derece önemli bir konu.
- This is an extremely important point.
İnsanları parmakla göstermek terbiyesizlik.
- It's bad manners to point at people.
Başkalarını göstermek kabalıktır.
- It's not polite to point at others.
Neden bunu yapmak zorundayım? Anlamı ne?
- Why do I have to do this? What's the point?
Burada olmamızın nedeni ne?
- What's the point of us being here?
Sanırım Tom bir yerde vazgeçecektir.
- I assume that at some point Tom will just give up.
Onun konuşması tam yerindeydi.
- His speech was to the point.