Aşk elmas gibidir. Hiç bir zaman değerini kaybetmez, bilakis, zaman ilerledikçe değeri artar.
- Die Liebe ist wie ein Diamant. Sie verliert nie an Wert, ganz im Gegenteil, mit zunehmender Zeit wird sie wertvoller!
Kütüphanenin önünde büyüyen bir sürü ağaç var.
- There are many trees growing in front of the library.
Onun kulağının dışında büyüyen çirkin tüyleri var.
- He has unsightly hairs growing out of his ears.
Ayrıca,bebeğim sekiz aylık,sağlıklı ve çabucak büyüyor.
- My baby is also eight months old, is healthy and is growing by leaps and bounds.
O ülkenin ekonomisi büyüyor.
- That country's economy is growing.
İki ülke arasındaki ticaret sürekli gelişiyor.
- Trade between the two countries has been steadily growing.
O gittikçe çılgın oldu!
- He became increasingly demented!
Tom FBI tarafından manipüle edildiğinin gittikçe farkına vardı.
- Tom became increasingly aware that he was being manipulated by the FBI.
Organik tarım kimyasallar olmadan bir bitkileri (tahıllar, baklagiller, meyve) yetiştirme yöntemidir.
- Organic agriculture is a method of growing plants (grains, legumes, fruit) without chemicals.
Kendi yiyeceğini yetiştirmeye çalışmalısın.
- You should try growing your own food.
Organik tarım kimyasallar olmadan bir bitkileri (tahıllar, baklagiller, meyve) yetiştirme yöntemidir.
- Organic agriculture is a method of growing plants (grains, legumes, fruit) without chemicals.
Büyüme hızı katlanarak büyüyor.
- The rate of growth is growing exponentially.
Hava kirliliği bazı bitkilerin büyümesini önler.
- Air pollution prevents some plants from growing well.
Onlar artan bir nüfusa sahip, bu yüzden çok daha fazla yiyeceğe ihtiyaçları var.
- They have a growing population; therefore they need more and more food.
Homeschooling is growing in popularity.
- Hausunterricht wird zunehmend populärer.
An increasingly greater part of the population is not capable of fully utilizing the power of expression of the German language.
- Ein zunehmender Teil der Bevölkerung ist nicht in der Lage, die Ausdruckskraft der deutschen Sprache auszuschöpfen.
She has a boyfriend she's been going out with since high school but feels their relationship has become a matter of habit and is increasingly dissatisfied.
- Sie hat ihren Freund seit der Schulzeit, glaubt aber, dass sie nur aus Gewohnheit zusammen sind und ist zunehmend unzufrieden.