Tom was so out of breath that he could hardly speak.
- Tom o kadar nefessiz kaldı ki zorla nefes alabiliyordu.
Tom could hardly make himself understood.
- Tom meramını zorla anlatabildi.
A sudden illness forced her to cancel her appointment.
- Ani bir hastalık onu randevusunu iptal etmeye zorladı.
Illness forced him to give up school.
- Hastalık onu okuldan vazgeçmesi için zorladı.
Tom likes to push the limits.
- Tom sınırları zorlamayı sever.
Don't push your luck.
- Şansınızı zorlamayın.
Don't force the child to eat.
- Çocuğu yemesi için zorlama.
The force of the wind made it difficult to walk.
- Rüzgarın gücü yürümeyi zorlaştırdı.
The rioters were forcibly removed from the plaza.
- Göstericiler zorla plazadan çıkarıldılar.
I was forced to submit to my fate.
- Ben kaderime boyun eğmek için zorlandım.
Public pressure forced the army to act.
- Kamuoyu baskısı orduyu hareket etmesi için zorladı.
You can't force Tom to help Mary.
- Tom'u Mary'ye yardım etmeye zorlayamazsın.
You can't force Tom to do that.
- Tom'u bunu yapması için zorlayamazsın.
They took it by force.
- Onlar onu zorla aldılar.
Snorri Sturluson's stories tells, among other things, how Christianity was spread in Norway by force.
- Snorri Sturluson'un hikayeleri diğer şeylerin arasında Hristiyanlığın Norveç'te nasıl zorla yayıldığını anlatır.
Black people were compelled to work in cotton fields.
- Siyah insanlar pamuk tarlalarında çalışmak için zorlandılar.
No one may be compelled to belong to an association.
- Hiç kimse bir derneğe üye olmaya zorlanamaz.
I'm not forcing them to pay extra.
- Ekstra ödemeleri için onları zorlamıyorum.
Nobody's forcing you to stay.
- Hiç kimse seni kalman için zorlamıyor.
Kate was obliged to read the book.
- Kate kitap okumaya zorlandı.
Tom shifted uneasily.
- Tom zorla değiştirdi.
Life is getting hard these days.
- Hayat bu günlerde zorlaşıyor.
I could hardly make out what she said.
- Söylediği şeyi zorla anlayabildim.
Tom claimed that the contract was invalid because he'd been coerced into signing it.
- Tom onu imzalamaya zorlanıldığı için sözleşmenin geçersiz olduğunu iddia etti.
We haven't been coerced in any way.
- Hiçbir şekilde zorlanmadık.
The examination compelled me to study hard.
- Sınav beni sıkı çalışmaya zorladı.
War compelled soldiers to go to the front.
- Savaş askerleri cepheye gitmeye zorladı.