It's difficult to learn a foreign language.
- Yabancı dil öğrenmek zordur.
It was too difficult for me.
- Bu benim için çok zordu.
At the beginning it'll be tough, but everything's tough at the beginning.
- O, başlangıçta zor olacak, fakat her şey başlangıçta zordur.
They made equally tough demands.
- Onlar aynı derecede zor taleplerde bulundular.
It's too hard for me.
- Bu benim için çok zordu.
Understanding you is really very hard.
- Seni anlamak gerçekten çok zor.
We'll just have to sit tight.
- Sadece kalkmadan oturmak zorunda olacağız.
You have to tighten those screws.
- Sen o vidaları sıkmak zorundasın.
Tom always speaks in such a low voice that I can barely understand what he says.
- Tom her zaman öyle kısık sesle konuşur ki ne söylediğini ben zar zor anlayabiliyorum.
I barely missed being struck.
- Çarpılmaktan zar zor kurtuldum.
It doesn't have to be that complicated.
- Bu o kadar karmaşık olmak zorunda değil.
Finding love in the Internet age is complicated.
- İnternet çağında aşk bulmak zordur.
Tom's foot had to be amputated after it had become infected with gangrene following a severe frostbite.
- Şiddetli bir donmanın ardından kangrenle enfekte olduktan sonra Tom'un ayağı kesilmek zorunda kaldı.
In any case, she'll have to be severely punished.
- Her halükarda, ağır biçimde cezalandırılmak zorunda kalacak.
I have to keep trying.
- Denemeye devam etmek zorundayım.
I had a hard time trying to persuade him to cancel the trip.
- Onun yolculuğu iptal etmesini ikna etmeye çalışarak zor bir zaman geçirdim.
It's awkward for me to go to them without an invitation.
- Onlara davetiyesiz gitmek benim için zordur.
The fog was so dense, we could hardly see anything.
- Sis çok yoğundu, her şeyi zorlukla görebildik.
I could hardly make out what she said.
- Söylediği şeyi zorla anlayabildim.
That is a very important objective and it will be quite tricky to achieve.
- Bu çok önemli bir hedef ve ulaşmak oldukça zor olacak.
Operation of this computer is tricky.
- Bu bilgisayarın çalıştırılması zordur.
Go easy on Bob. You know, he's been going though a rough period recently.
- Bob'ın üzerine fazla gitmeyin.Bilirsiniz, o, son zamanlarda zor bir sürece rağmen devam etmektedir.
Tom had a rough time last year.
- Tom geçen yıl zor günler geçirdi.
It is hard to maintain one's reputation.
- Birinin ününü sürdürmek zordur.
Hard work is the main element of success.
- Zor iş başarının ana unsurudur.
It might be a pain in the neck to do this, but we have to do it.
- Bunu yapmak can sıkıcı olabilir fakat onu yapmak zorundayız.
If the door doesn't fit, you might have to shave off a bit of the wood until it closes properly.
- Kapı uymuyorsa, düzgün şekilde kapanana kadar ahşabı biraz rendelemek zorunda kalabilirsin.
I reported to him by means of an SMS that he had to stop his work as soon as possible.
- En kısa sürede işi durdurmak zorunda olduğunu bir SMS aracılığıyla bildirdim.
Does this mean that we have to file bankruptcy?
- Bu iflasımızı sunmak zorunda olduğumuz anlamına mı geliyor?
I found your house with difficulty.
- Evinizi zorla buldum.
We climbed up the mountain, but with difficulty.
- Biz dağa tırmandık ama zorlukla.
She went through a long and arduous vocational course.
- O uzun ve zorlu bir meslek kursundan geçti.
Tom would be a formidable opponent.
- Tom zorlu bir rakip olacaktır.
Why do you always have to be so cruel?
- Neden her zaman bu kadar gaddar olmak zorundasın?
He has to go to the bathroom right when the food's being served. He's always doing things at such inconvenient times.
- O, yemek sunulduğunda doğru tuvalete gitmek zorunda. O hep böyle uygunsuz zamanlarda bir şeyler yapıyor.
Tom's patience is being strained.
- Tom'un sabrı zorlanıyor.
He strained his eyes by reading too much.
- Çok okumaktan gözlerini zorlamıştı.
Don't force the child to eat.
- Çocuğu yemesi için zorlama.
The force of the wind made it difficult to walk.
- Rüzgarın gücü yürümeyi zorlaştırdı.
Tom must conserve his strength.
- Tom gücünü korumak zorundadır.
A great warrior radiates strength. He doesn't have to fight to the death.
- Büyük bir savaşçı güç yayar. O ölümüne savaşmak zorunda değildir.
That is a very important objective and it will be quite tricky to achieve.
- Bu çok önemli bir hedef ve ulaşmak oldukça zor olacak.
Operation of this computer is tricky.
- Bu bilgisayarın çalıştırılması zordur.
She helped me in a very sticky situation.
- Çok zor bir durumda bana yardım etti.
After an uphill struggle against great odds they finally got the company on its feet again.
- Büyük anlaşmazlıklara karşı zorlu bir mücadeleden sonra, onlar nihayet şirketi tekrar kendi ayakları üzerinde durdurdular.
Tom has the toughest job here.
- Tom burada en zorlu işe sahip.
He looked the toughest of all the challengers.
- Bütün rakiplerin en zorlusu görünüyordu.
I had to take a taxi because the heavy rain caused all the trains to stop.
- Yoğun yağış bütün trenlerin durmasına sebep olduğu için bir taksiye binmek zorunda kaldım.
Why do children have to carry such a heavy bag?
- Çocuklar neden bu kadar ağır bir çanta taşımak zorundalar?
It's imperative that you follow the instructions carefully.
- Dikkatli bir şekilde talimatları izlemek zorundasın.
It is imperative for you to finish by Sunday.
- Pazar gününe kadar bitirmen zorunlu.
He can't cope with difficult situations.
- Zor durumlarla başa çıkamıyor.
Who can deal with this difficult situation?
- Bu zor durumla kim baş edebilir?
Tom was put on the spot.
- Tom zor durumda bırakıldı.
Sami knew he was in a tight spot.
- Sami zor durumda olduğunu biliyordu.
I found myself in a tight spot.
- Ben kendimi zor durumda buldum.
My boss assigned the hard job to me.
- Patronum zor işi bana verdi.
I want to leave this difficult job to her.
- Onun için bu zor işi bırakmak istiyorum.
He is a very fussy eater.
- O, zor beğenen bir yiyicidir.
Tom is a fussy eater.
- Tom zor beğenen bir yiyici.
Sami knew he was in a tight spot.
- Sami zor durumda olduğunu biliyordu.
Tom was put on the spot.
- Tom zor durumda bırakıldı.
I'm in a pretty pickle.
- Ben oldukça zor durumdayım.
He left me in the lurch.
- O beni zor durumda bıraktı.
A good sense of humor will help you deal with hard times.
- İyi bir espri anlayışı zor dönemlerle başa çıkmana yardımcı olacaktır.
It's a complicated story.
- Bu anlaşılması zor bir hikaye.
She stood by him whenever he was in trouble.
- Her zor durumda olduğunda o yanında oldu.