zevki

listen to the pronunciation of zevki
Türkisch - Englisch
pleasure
a person or thing that causes enjoyment

The puppy was a pleasure.

one's preference

What is your pleasure, coffee or tea?.

to give pleasure (especially sexual pleasure) to

Johnny pleasured Jackie orally last night.

the will or desire of someone or some agency in power

at Congress's pleasure: whenever or as long as Congress desires.

{v} to please
{n} delight, gratification, choice
If something gives you pleasure, you get a feeling of happiness, satisfaction, or enjoyment from it. Watching sport gave him great pleasure Everybody takes pleasure in eating
To give or afford pleasure to; to please; to gratify
That which pleases; a favor; a gratification
formulae You can say `It's a pleasure' or `My pleasure' as a polite way of replying to someone who has just thanked you for doing something. `Thanks very much anyhow.' --- `It's a pleasure.'
{f} cause someone enjoyment, provide someone else with a pleasurable experience
politeness If you meet someone for the first time, you can say, as a way of being polite, that it is a pleasure to meet them. You can also ask for the pleasure of someone's company as a polite and formal way of inviting them somewhere. `A pleasure to meet you, sir,' he said
To take pleasure; to seek pursue pleasure; as, to go pleasuring
a state of being pleased
a fundamental feeling that is hard to define but that people desire to experience; "he was tingling with pleasure
A pleasure is an activity, experience or aspect of something that you find very enjoyable or satisfying. Watching TV is our only pleasure. the pleasure of seeing a smiling face
sexual gratification; "he took his pleasure of her"
What the will dictates or prefers as gratifying or satisfying; hence, will; choice; wish; purpose
sexual gratification; "he took his pleasure of her" an activity that affords enjoyment; "he puts duty before pleasure" a formal expression; "he serves at the pleasure of the President" a fundamental feeling that is hard to define but that people desire to experience; "he was tingling with pleasure
zevk
enjoyment

The poor acoustics in the hall severely affected the audience's enjoyment of the concert. - Salonun zayıf akustiği, dinleyicilerin konserden zevk almalarını ciddi şekilde olumsuz etkiledi.

Music and art can greatly contribute to the enjoyment of life. - Müzik ve sanat, yaşam zevkine çok büyük ölçüde katkıda bulunabilirler.

zevk
pleasure

We derive a lot of pleasure from books. - Biz kitaplardan çok zevk elde ederiz.

To swim in the ocean is my greatest pleasure. - Okyanusta yüzmek benim en büyük zevkimdir.

zevki okşayan
lusciousness
zevk
{i} meat
zevk
{i} fancy
damak zevki
tooth
zevk
luxury
zevk
{i} like

I don't like your taste in color. - Senin renk zevkinden hoşlanmıyorum.

I don't like his taste in color. - Onun renk zevkini sevmiyorum.

zevk
taste

You have good taste in music. - İyi bir müzik zevkin var.

Tom's taste in music is similar to mine. - Tom'un müzik zevki benimkine benzer.

zevk
treat
zevk
{i} sweet

The pain caused by love is much sweeter than any pleasure. - Aşkın verdiği acı herhangi bir zevkten daha tatlıdır.

I appreciate sweet things and books. - Tatlı şeyler ve kitaplardan zevk alırım.

giyim zevki
turnout
zevk
savour
zevk
delightfulness
zevk
joy

I jumped for joy when I heard the news. - Heberi duyduğumda zevkten dört köşe oldum.

She's jumping with joy. - O, zevkten dört köşe oluyor.

zevk
amusement
zevk
appreciation
zevk
flavour
zevk
ecstasy
zevk
man

I know why there are so many people who love chopping wood. In this activity one immediately sees the results. -- Albert EINSTEIN - Neden odun kesmekten büyük zevk alan bu kadar çok insan olduğunu biliyorum. Bu aktivitede sonuçları hemen anında görürsünüz. -- Albert EINSTEIN

I have just moved to Zurich and enjoy doing many things. - Ben sadece Zürih'e taşındım ve birçok şeyi yapmaktan zevk alıyorum.

zevk
gusto
zevk
pleasantness
zevk
indulgence
zevk
delight

Much to my delight, Mary brought me a music box from Boston as a gift. - Benim için büyük zevk, Mary bana Boston'dan bir hediye olarak bir müzik kutusu getirdi.

He took delight in talking with friends. - O, arkadaşları ile konuşmaktan zevk aldı.

zevk
fleshpots
zevk
zest
zevk
fun

I like to play sport for fun not for competition. - Sporu rekabet için değil zevk için yapıyorum.

Jane is fun to be with. - Jane ile birlikte olmak zevkli.

zevk
amuse

We were greatly amused by her story. - Onun hikayesinden oldukça zevk aldık.

zevk
gratification

That job gave him little gratification. - Bu iş ona biraz zevk verdi.

damak zevki
palate (for)
damak zevki
palate
zevk
liking

She gave me a necktie which was completely to my liking. - O bana tamamen zevkime uygun bir kravat verdi.

zevk
savour [Brit.]
zevk
bang
zevk
enjoyment, pleasure, delight, fun, indulgence, kick; taste, flavour; appreciation, good taste
zevk
good taste

You have very good tastes. - Çok iyi zevklerin var.

You have good taste in music. - İyi bir müzik zevkin var.

zevk
kick

I don't like dirty jokes, but I get a kick out of it when you tell them. - Müstehcen fıkraları sevmem fakat onları anlattığında ondan çok zevk alırım.

Tom gets a kick out of this kind of thing. - Tom bu tür şeyden zevk alıyor.

zevk
pleasure, delight, enjoyment, fun, delectation
zevk
sense of taste, gustation
zevk
delectation
zevk
good taste, taste, discrimination
zevk
(a) taste, (a) preference, (a) liking
zevk
savor
zevk
relish

Dangers give relish to an adventure. - Tehlikeler bir maceraya zevk verir.

Danger gives relish to adventure. - Tehlike maceraya zevk verir.

zevk
lusty
zevk
jollity
zevk
stingo
Türkisch - Türkisch

Definition von zevki im Türkisch Türkisch wörterbuch

ZEVKÎ
(Osmanlı Dönemi) Zevkle alâkalı. Zevke âit
ZEVK
(Osmanlı Dönemi) Lezzet alma, hoşa gitme, tatma
ZEVK
(Osmanlı Dönemi) Alay etmek. Güzeli çirkinden ayırma kabiliyeti.(Hayatın zevkini ve lezzetini isterseniz, hayatınızı iman ile hayatlandırınız ve ferâizle zinetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz... S.)
ZEVK
(Osmanlı Dönemi) Boş vakit geçirmek. Eğlenmek
ZEVK
(Osmanlı Dönemi) Hoş, hoşa giden. Mânevi haz
Zevk
selvet
zevk
Güzeli çirkinden ayırt etme yetisi, beğeni
zevk
Eğlence

Basketbol oynamak çok eğlenceli. - Basket oynamak çok zevklidir.

zevk
Tat, lezzet
zevk
Hoşa giden veya çekici bir şeyin elde edilmesinden, düşünülmesinden doğan hoş duygu, haz
zevk
Tat, lezzet: "Batı edebiyatında şarap içmekten onun zevkinden hiç bahsedilmez."- B. Felek
zevk
Hoşa giden veya çekici bir şeyin elde edilmesinden, düşünülmesinden doğan hoş duygu, haz: "İçtik bu nadir içkiyi yıllarca kanmadık / Bir böyle zevke tek bir ömür yetmiyor yazık."- Y. K. Beyatlı
zevk
Hoşa giden ve eğlendiren şey
zevk
Hoşa giden ve eğlendiren şey: "Su gibi para harcıyor, zevkine zevk, rahatına rahat katıyor."- N. Cumalı
zevk
Beğeni
zevki
Favoriten