zayıflıklar

listen to the pronunciation of zayıflıklar
Türkisch - Englisch
weaknesses
plural of weakness
Negative, internal and controllable factors Should be improved upon
Deficiencies that inhibit the ability to perform or achieve results, and must be overcome to avoid failure
zayıf
thin

Before Mary got married, she was much thinner. - Mary evlenmeden önce, çok daha zayıftı.

Tom says he doesn't know how Mary stays so thin. - Tom Mary'nin nasıl zayıf kaldığını bilmediğini söylüyor.

zayıf
weak

Although the economy is weak, some companies are still making a profit. - Ekonomi zayıf olmasına rağmen, bazı şirketler hâlâ kazanç sağlıyor.

Lack of food had left him weak and exhausted. - Gıda yetersizliği onu zayıf ve bitkin düşürdü.

zayıf
slim

There's a slim chance I won't be able to make it to the meeting. - Bunu toplantıya kadar yapamayacağıma dair zayıf bir ihtimal var.

I'm trying to slim down. - Zayıflamaya çalışıyorum.

zayıflık
{i} weakness

What are their weaknesses? - Onların zayıflıkları nedir?

Everybody has weaknesses. - Herkesin zayıflıkları vardır.

zayıf
lean

John is as lean as a wolf. - John bir kurt gibi zayıftır.

Tom is lean and tall. - Tom zayıf ve uzun boylu.

zayıf
slender

Why are men strong even if they're slender? - Erkekler zayıf olsalar bile neden güçlüdür?

zayıf
impotent
zayıf
{s} small

They said he had a weak form of smallpox. - Onun çiçek hastalığının zayıf evresini geçirdiğini söylediler.

Who would have thought that she could be so thin and small? - Kim onun o kadar zayıf ve küçük olabileceğini düşünürdü?

zayıf
{s} gaunt
zayıflık
{i} infirmity
zayıflık
{i} impotence
zayıf
bony
zayıf
angular
zayıf
moribund
zayıf
mild
zayıf
decrepit
zayıf
wimpy
zayıf
off

Your accent's good, but your pronunciation's a little bit off. - Senin aksanın iyi ama telaffuzun biraz zayıf.

zayıf
tender
zayıf
(Konuşma Dili) spineless
zayıflık
thin

Tom never admits that he's wrong, because he thinks that's a sign of weakness. - Tom asla hatalı olduğunu kabul etmez, çünkü onun bir zayıflık işareti olduğunu düşünür.

zayıflık
helplessness
zayıflık
(Tıp) deficiency
zayıf
poor

My knowledge of Japanese is rather poor. - Japonca bilgim oldukça zayıftır.

Poor sight is a handicap to an athlete. - Zayıf görme bir atlet için bir engeldir.

zayıf
low

The chance of rain is low. - Yağmurun yağma ihtimali zayıf.

It doesn't work so well because the battery is low. - Bu, pil zayıf olduğu için çok iyi çalışmıyor.

zayıf
faint

The sound became fainter and fainter, till at last it disappeared. - Ses sonunda kayboluncaya kadar gittikçe zayıfladı.

The noise grew fainter, till it was heard no more. - Ses gittikçe zayıfladı, artık duyulmayıncaya kadar.

zayıf
vulnerable
zayıf
feeble

I don't want to hear your feeble excuses. - Zayıf bahanelerinizi duymak istemiyorum.

zayıf
yielding
zayıf
infirm
zayıf
slight
zayıf
frail
zayıf
meager
zayıf
flimsy
zayıf
ineffectual
zayıf
pithless
zayıf
lame
zayıf
doddering
zayıf
rawboned
zayıf
puling
zayıf
underweight
zayıf
insubstantial
zayıf
sickly
zayıf
under weight
zayıf
cadaverous
zayıf
powerless
zayıf
limp
zayıflık
flabbiness
zayıflık
debility
zayıflık
nervelessness
zayıflık
frailty
zayıflık
crankiness
zayıflık
spareness
zayıflık
shakiness
zayıflık
scragginess
zayıflık
gracility
zayıflık
adynamia
zayıflık
enervation
zayıflık
meagerness
zayıflık
scrawniness
zayıf
{s} puny
zayıf
{s} invertebrate
zayıf
a weak
zayıf
weak of
zayıf
feebler
zayıf
achilles' heel
zayıf
weaker

As we grow older, our memory becomes weaker. - Biz yaşlandıkça, hafızamız zayıflar.

The older we get, the weaker our memory becomes. - Yaşımız ilerledikçe hafızamız zayıflıyor.

Zayıflık
(Tıp) tabefaction
zayıf
nerveless
zayıf
poor, weak, lacking in skill or knowledge: zayıf bir ressam a third-rate painter
zayıf
unmanly
zayıf
thin, meager; scrawny; emaciated
zayıf
slim, small, unlikely (possibility)
zayıf
fatless
zayıf
feint
zayıf
spare
zayıf
flaccid
zayıf
flagging
zayıf
gracile
zayıf
atonic
zayıf
wishy-washy
zayıf
weak, feeble; flimsy; thin, bony; poor; faint, slight
zayıf
poor, inferior in quality: Fransızcası zayıf. His French is not very good
zayıf
spent

She has spent hours at the gym trying to lose weight. - Zayıflamaya çalışarak jimnastik salonunda saatler harcadı.

zayıf
weak, not strong; frail; puny; faint, feeble
zayıf
bad mark
zayıf
sinewless
zayıf
shaky
zayıf
lank
zayıf
impuissant
zayıf
feckless
zayıf
attenuate
zayıf
jejune
zayıf
flabby
zayıf
dodder
zayıf
slack
zayıf
wishy washy
zayıf
creak
zayıf
rundown
zayıflık
poorness, inferior quality
zayıflık
thinness, meagerness; scrawniness; emaciation
zayıflık
feebleness
zayıflık
failing
zayıflık
lameness
zayıflık
leanness
zayıflık
delicacy
zayıflık
weakness, debility; emaciation, thinness
zayıflık
faintness
zayıflık
poorness, lack of skill or knowledge
zayıflık
thinness
zayıflık
caducity
zayıflık
frailness
zayıflık
diathesis
zayıflık
puniness
zayıflık
weakness, lack of strength; frailness; puniness; faintness, feebleness
zayıflık
slimness
zayıflık
impotency
zayıflık
slimness, smallness, unlikeliness (of a possibility)
Türkisch - Türkisch

Definition von zayıflıklar im Türkisch Türkisch wörterbuch

zayıf
Eti, yağı az olan, sıska, cılız, arık (insan veya hayvan): "Uzun boylu, zayıf, ellilik bir hanım."- S. M. Alus
Zayıf
(Osmanlı Dönemi) ZEKK
Zayıf
(Osmanlı Dönemi) SADİG
Zayıf
(Osmanlı Dönemi) NEHİF
Zayıf
(Osmanlı Dönemi) AKZEM
Zayıf
(Osmanlı Dönemi) VENA
Zayıf
(Osmanlı Dönemi) VEHN
Zayıf
(Osmanlı Dönemi) HASIF
Zayıf
(Osmanlı Dönemi) TURMUS
Zayıflık
(Osmanlı Dönemi) KİYAE
Zayıflık
(Osmanlı Dönemi) SADAGA
Zayıflık
(Osmanlı Dönemi) DUMR
Zayıflık
(Osmanlı Dönemi) HEVAYA
Zayıflık
(Osmanlı Dönemi) HAMEC
Zayıflık
(Osmanlı Dönemi) LÜVSE
Zayıflık
(Osmanlı Dönemi) DAVY
Zayıflık
(Osmanlı Dönemi) GARAN
Zayıflık
(Osmanlı Dönemi) VÜŞUL
Zayıflık
(Osmanlı Dönemi) NEHAFE
Zayıflık
(Osmanlı Dönemi) KUSA
Zayıflık
(Osmanlı Dönemi) NE'NEE
Zayıflık
(Osmanlı Dönemi) TAHTİT
Zayıflık
(Osmanlı Dönemi) RÜYUH
zayıf
Enerjisi, etkisi, yoğunluğu az olan
zayıf
Önemli, güvenilir olmayan
zayıf
Bilgi yönünden yeterli olmayan, yeteneksiz
zayıf
Sağlamlığı, dayanıklılığı olmayan
zayıf
Kişilik ve ruhsal yönden gereği kadar güçlü olmayan: "Zayıf ve uydurma bir âşık bu cevaba karşı perişan olurdu."- A.Gündüz. Önemli, güvenilir olmayan
zayıf
Eti, yağı az olan, sıska, cılız, arık
zayıf
Kişilik ve ruhsal yönden gereği kadar güçlü olmayan
zayıf
Başarısızlığı gösteren not
zayıf
Görevini yapacak yeterli gücü olmayan
zayıflık
Zayıf olma durumu
zayıflıklar
Favoriten