zarar

listen to the pronunciation of zarar
Türkisch - Englisch
loss

We had to sell the building because for years we had operated it at a loss. - Biz onu yıllarca zararına çalıştırdığımız için binayı satmak zorunda kaldık.

The insurance company will compensate her for the loss. - Sigorta şirketi zarar için onu telafi edecek.

damage

We went to court when they refused to pay for the damage. - Zararı ödemeyi reddettikleri için mahkemeye gittik.

The flood did great damage to the crops. - Sel, ekinlere büyük zarar verdi.

injury
harm

There may be a killer who looks harmless in any social network. - Sosyal ağlarda zararsız bir kişi gibi görünen bir katil olabilir.

Some of the ingredients are harmful, especially if you are pregnant. - Maddelerin bazıları, özellikle eğer hamile iseniz, zararlıdır.

detriment

Indeed, computers are detrimental. - Gerçekten, bilgisayarlar zararlıdır.

If you eat a spoonful of sugar or a small piece of whole wheat bread, it seems that the bread would be less detrimental. - Bir kaşık şeker veya küçük bir parça tam buğday ekmeği yerseniz, ekmek daha az zararlı olacaktır.

ravage

They ravaged the countryside, obliterating everything in their path. - Kırsal alana zarar verdiler, yollarında her şeyi bozuyorlardı..

injuries
mischief

Thoughtless speech may give rise to great mischief. - Düşüncesiz konuşma büyük zarara neden olabilir.

impairment
red ink
damages

Alcohol damages the liver. - Alkol karaciğere zarar verir.

She sued him for damages. - O, ona zararlar için dava açtı.

wrong

A word spoken at the wrong time can do very much more harm than good. - Yanlış zamanda konuşulan bir söz iyilikten çok daha fazla zarar yapabilir.

I'm sorry I hurt you. Don't apologize. You didn't do anything wrong, Tom. - Ben size zarar verdiğim için üzgünüm. Özür dileme. Sen yanlış bir şey, yapmadım, Tom.

noxa
insalubriousness
(Tıp) chronic hazard
injuriousness
eviler
evilest
impair

Heavy smoking impaired his health. - Çok sigara içmek sağlığına zarar verdi.

devastation
prejudicial
pernicious
abuse
(Ticaret) deficiency
(Kanun) lesion
disfavor
detrimentalness
deprediation
bane
wastage
sacrifice
scathe
average
forfeit
bad

Drinking on an empty stomach is bad for your health. - Boş mideyle içki içmek sağlığa zararlıdır.

It goes without saying that smoking is bad for the health. - Sigara içmenin sağlık için zararlı olduğu apaçık.

cost

The damage will cost us a lot of money. - Zarar bize çok paraya mal olacak.

prejudice
disadvantage
(Hukuk) damage, injury, loss, prejudice, derogation
damage, harm, injury, detriment; loss
wreckage
evil
maleficence
com. loss
encroachment
hurt

If you ever do anything to hurt Tom, I'll kill you. - Tom'a zarar verecek bir şey yaparsan, seni öldürürüm.

Tom didn't intend to hurt Mary's feelings. - Tom Mary'nin duygularına zarar vermek niyetinde değildi.

damage, injury, detriment, harm
disservice
havoc
depredation
perniciousness
derogation
damage to
do damage
undermining

Lack of sleep was undermining her health. - Uyku eksikliği gizliden gizliye onun sağlığına zarar veriyordu.

to harm
zarar vermek
damage

One glass of red wine a night is enough to damage health, say scientists. - Bilim adamları bir gecede bir bardak kırmızı şarap sağlığa zarar vermek için yeterlidir diyor.

zarar vermek
impair
zarar görmek
suffer
zarar vermek
to damage, to harm, to injure, to impair
zarar vermek
do harm
zarar etmek
make loss
zarar görmemiş
unharmed
zarar miktarı
write off
zarar verici
mischievous
zarar verici
malignant
zarar vermek
(Hukuk) to cause a damage
zarar vermek
to damage, injure, harm
zarar etmek
make a loss
zarar etmek
lose money
zarar etmek
(Ticaret) lose
zarar gören
losing
zarar gören
(Kanun) injured
zarar gören
disadvantaged
zarar gören
(Kanun) prejudiced
zarar görmek
damaged
zarar görmek
to be damaged
zarar görmek
(Dilbilim) come to harm
zarar görmek
get harm
zarar görmek
(deyim) come to grief
zarar görmek
get harmed
zarar görmek
sustain an injury
zarar görmek
be damaged
zarar görmüş
damaged

The roof was damaged by the storm. - Çatı fırtınadan zarar görmüştü.

I tried to repair his damaged prestige. - Zarar görmüş itibarını tamir etmeye çalıştım.

zarar görmüş
wrecked
zarar görmüş
disadvantaged
zarar oranı
(Ticaret) loss ratio
zarar veren
damaging
zarar veren
defacer
zarar veren
detrimental
zarar verici
counter-productive

It would be counter-productive to do such a thing. - Böyle bir şey yapmak zarar verici olurdu.

zarar verme
endamagement
zarar verme
scourging
zarar verme
endamaging
zarar verme
wrecking
zarar vermek
cripple
zarar vermek
disserve
zarar vermek
vandalize
zarar vermek
disadvantage
zarar vermek
cause a loss
zarar vermek
(deyim) play merry hell with
zarar vermek
endanger
zarar vermek
strain
zarar vermek
bring damage
zarar vermek
(deyim) play hell with
zarar vermek
get at
zarar vermek
spoil
zarar vermek
endamage
zarar vermek
wreck
zarar vermek
harm

I promise you I won't do anything to harm you. - Sana zarar vermek için bir şey yapmayacağıma sana söz veriyorum.

I never meant you any harm. - Asla sana herhangi bir zarar vermek istemedim.

zarar vermek
(deyim) bad for
zarar vermek
(deyim) play hell (merry hell)
zarar vermek
(deyim) lay a finger on
zarar vermek
attack
zarar vermek (bir uzva)
injure
zarar ziyan
(Ticaret) damage
zarar ederek
damage by
zarar görmeden
suffer from
zarar miktarı
amount of loss
zarar etmek
1. to lose money. 2. to make a wrong move, do something to one's detriment. 3. to damage, injure, harm
zarar etmek
a) to lose money b) to make a loss
zarar etmek
be out of pocket
zarar gelmek
be treated unjustly
zarar gelmek
be wronged by
zarar gelmek
(for someone) to suffer at the hands of; to be wronged by; to be treated unjustly by: Tuba'dan zarar gelmez. No harm'll come your way from Tuba
zarar gelmemek
be none the worse for it
zarar gelmemek
be none the worse
zarar gören çıkarlar
(Hukuk) prejudiced interests
zarar gören üye devlet
(Politika, Siyaset) injured member state
zarar görmek
hurt
zarar görmek
1. to be damaged, injured, or harmed by. 2. to suffer loss
zarar görmek
to be damaged, to sustain an injury
zarar görmemiş
scatheless
zarar görmemiş
undamaged
zarar görmemiş
uninjured
zarar görmemiş
unimpaired
zarar görmemiş
unscathed
zarar görmez
invulnerable
zarar görmezlik
invulnerability
zarar görmüş
injured
zarar nakli
(Ticaret) loss carry-over
zarar nakli
(Ticaret) transfer of losses
zarar sebebi
cause of loss
zarar ve ziyan davası açmak
sue smb. for damages
zarar ve ziyan talebi
claim for damages
zarar veren
wasteful
zarar veren
nocuous
zarar verici
counterproductive
zarar verici
knockout
zarar verici
damaging

Environmentally damaging projects should be abandoned systematically. - Çevresel olarak zarar verici projeler sistematik olarak terk edilmelidir.

zarar verici
parasitic
zarar verme kastı
(Hukuk) intent to injure
zarar vermeden
without detriment to
zarar vermeden
without prejudice to
zarar vermek
shatter
zarar vermek
scourge
zarar vermek
hurt

It is not my intent to hurt you in any way. - Benim niyetim size herhangi bir şekilde zarar vermek değildir.

We have to do something to stop Tom from hurting himself. - Tom'u kendisine zarar vermekten durdurmak için bir şey yapmak zorundayız.

zarar vermek
prejudice
zarar vermek
encroach
zarar vermek
flaw
zarar vermek
infest
zarar vermek
do a disservice
zarar vermek
scathe
zarar vermek
injure
zarar vermek
spite
zarar vermeye niyetli olmak
have designs on
zarar vermeye niyetli olmak
have designs against
zarar yapmak
sustain loss
zarar yapmak
incur loss
zarar yok
never mind
zarar ziyan
damages

Tom had to pay for damages. - Tom zarar ziyan için para ödemek zorunda kaldı.

zarar ödemesi
indemnity
zarar vermek
mar

Tom never did anything to hurt Mary. - Tom, Mary'ye zarar vermek için hiçbir şey yapmadı.

Tom didn't intend to hurt Mary's feelings. - Tom Mary'nin duygularına zarar vermek niyetinde değildi.

gizlice zarar veren
insidious
kar-zarar
(Ticaret) gain or loss
kesin zarar
(Ticaret) dead loss
maddi zarar
(Kanun,Sigorta,Ticaret) material damage
manevi zarar
(Kanun) mental anguish
manevi zarar
(Ticaret) moral hazard
verilen zarar
(Ticaret) injury
zarar verici
unwholesome
zarar veren
grievous
zarar vermek
cause havoc
Herşeyin fazlası zarar
(Atasözü) - Enough is as good as a feast.- Enough is enough
Zarar vermek
give harm
azı karar çoğu zarar
(Atasözü) Too much of a good thing can be bad for you
dokunmak, zarar vermek
To touch, to hurt
zarar vermek
to injure
zararlar
losses

Their losses reached one million yen. - Zararları bir milyon yene ulaştı.

az tamah çok ziyan/zarar getirir
(Atasözü) A little greed causes great loss
ağır cismani zarar
(Hukuk) (bedeni) grievous bodily harm (UK), grievous bodily injury (INT)
ağır mali zarar
(Hukuk) serious financial loss
bile bile zarar vermek istemek
(deyim) have it in for
bilerek zarar verme
intentional harm
birinden zarar gelmek
get injured by
birinden zarar gelmek
be damaged by
devlet güvenliğine yönelik ciddi zarar
(Hukuk) serious harm to security of the state
dolaylı zarar
(Hukuk) indirect damage
doğrudan zarar
(Hukuk) direct damage
hisse başı zarar
(Ticaret) loss per share
hisse başına zarar
(Ticaret) loss per share
ikincil zarar
collateral damage
isteyerek zarar vermek
(deyim) have it in for
kar zarar hesabı
(Hukuk) profit and loss account
kasıtlı yapılan zarar
barratry
kayda değer zarar
(Hukuk) appreciable, substantial harm
kendi kendine zarar veren
self destructive
kendi kendine zarar verme
self-destruction
keskin sirke kabına/küpüne zarar/zarardır
(Atasözü) A bad temper harms its possessor most
kâr ve zarar
profit and loss
kâr ve zarar hesabı
profit and loss account
kâr zarar
cetveli income account, profit and loss statement
kısmi zarar
(Sigorta) average loss
maddi zarar
(Hukuk) material injury, material damage
maddi zarar vermek
damage financially
mali zarar
(Kanun) financial harm
manevi zarar
(Hukuk) mental sufferings
menfi zarar
(Kanun) negative damage
ne kâr ne zarar etmek
break even
ne kâr ne zarar etmek
to break even
Türkisch - Türkisch
(Osmanlı Dönemi) Lüzumlu ve kıymetli bir şeyin eksilmesi veya kaybolması. Ziyan. Kayıp.(Zarar, birşeye dahil olan eksikliktir ki, hastalık veya körlük, topallık gibi sakatlık demektir. Nitekim anadan doğma a'maya ve pek zayıf hastaya darir denilir. Mühimmat ve levazım tedarikinden âciz olmak da bu mânadadır. Binaenaleyh zararlılar; dertli, sakat, âciz, özürlülerdir. Bunların gayrı olan gayr-i uli-z zarar ise, sahih, salim ve kadir olanlar demek olur. E.T.)
Bir şeyin, bir olayın yol açtığı çıkar kaybı veya olumsuz, kötü sonuç, dokunca, ziyan, mazarrat: "Aldığı günlerde iyi para getiren oteli zararla kapatmaya başlamışlar."- M. Ş. Esendal
Bir şeyin, bir olayın yol açtığı çıkar kaybı veya olumsuz, kötü sonuç, dokunca, ziyan, mazarrat
ziyan
ZARAR DİDE
(Hukuk) Zarar gören zarara uğrayan
ZARAR İRAS ETMEK
(Hukuk) Zarar vermek
zarar etmek
Alışverişte elindekinin bir bölümünü boşuna elden çıkarmak, yitirmek
MÜSPET ZARAR
(Hukuk) Bir menfaatin, yerine getirmeme nedeniyle elde edilememiş olması durumundaki zarar
NEF U ZARAR
(Osmanlı Dönemi) Kâr ve zarar
Zarar etmek
(Osmanlı Dönemi) MUARE
Zarar görmek
zedelenmek
Zarar verici
(Hukuk) MUZIR
Zarar vermek
(Hukuk) HALEL İRAS ETMEK
Zarar vermek
(Osmanlı Dönemi) IDRAR
Zarar vermek
vurmak
Zarar vermek
zedelemek
Zarar vermek
katletmek
manevi zarar
Manevî yönden uğranılan kayıp
zarar
Favoriten