I think I'll give Tom an egg timer.
- Sanırım Tom'a bir yumurta zamanlayıcı vereceğim.
Tom stopped the timer.
- Tom zamanlayıcıyı durdurdu.
It helps us in times of difficulty.
- Zorluk zamanlarında bize yardımcı olur.
In times of abundance, remember the times of famine.
- Bolluk zamanlarında kıtlık zamanlarını hatırla.
Over time, things only got worse.
- Zamanla, şartlar yalnızca kötüleşti.
At first, we weren't familiar at all. Over time we got to know each other.
- İlk başta birbirimizi hiç tanımıyorduk. Zamanla birbirimizi tanıdık.
Murder, rape, and torture are atrocities associated with times of war.
- Cinayet, tecavüz ve işkence savaş zamanlarıyla ilişkili vahşetlerdir.
With time, everything will become clear.
- Zamanla her şey açığa kavuşacak.
Our website is offline for scheduled maintenance. We expect to be back online by 2:30 GMT.
- Web sayfamız zamanlanmış bakımdan dolayı çevrimdışıdır. GMT 2.30'da yeniden çevrimiçi olmayı bekliyoruz.
We are behind schedule.
- Biz zamanlamanın gerisindeyiz.
Your timing's perfect.
- Zamanlamanız mükemmel.
Your timing was excellent.
- Zamanlaman mükemmeldi.
In due time, his innocence will be proven.
- Zamanla, onun suçsuzluğu ispat edilecektir.
In the course of time, he changed his mind.
- O, zamanla fikrini değiştirdi.