In times of abundance, remember the times of famine.
- Bolluk zamanlarında kıtlık zamanlarını hatırla.
It helps us in times of difficulty.
- Zorluk zamanlarında bize yardımcı olur.
At first, we weren't familiar at all. Over time we got to know each other.
- İlk başta birbirimizi hiç tanımıyorduk. Zamanla birbirimizi tanıdık.
Over time, things only got worse.
- Zamanla, şartlar yalnızca kötüleşti.
You're sad now but, with time, you'll get over it.
- Şimdi üzgünsün ama zamanla bunu atlatacaksın.
With time, everything will become clear.
- Zamanla her şey açığa kavuşacak.
Our website is offline for scheduled maintenance.
- Web sayfamız zamanlanmış bakım nedeniyle çevrimdışıdır.
We are behind schedule.
- Biz zamanlamanın gerisindeyiz.
Your timing is perfect.
- Zamanlamanız mükemmel.
The timing will be crucial.
- Zamanlama çok önemli olacak.
In due time, his innocence will be proven.
- Zamanla, onun suçsuzluğu ispat edilecektir.
In the course of time, he changed his mind.
- O, zamanla fikrini değiştirdi.