zaman zaman

listen to the pronunciation of zaman zaman
Türkisch - Englisch
from time to time, occasionally, every now and then, every now and again, every so often
call me time to time

ara beni zaman zaman.

from time to time, occasionally
from time to time

I meet him from time to time. - Ben zaman zaman onunla karşılaşırım.

I meet him at the club from time to time. - Ben, zaman zaman onunla kulüpte karşılaşırım.

on and off

Tom and Mary have been dating on and off for a year. - Tom ve Mary bir yıldır zaman zaman çıkıyorlardı.

It was raining on and off all night long. - Bütün gece boyunca zaman zaman yağmur yağıyordu.

betweenwhiles
in places
betweentimes
ever and anon
now and again
now and then

I meet him at school now and then. - Zaman zaman okulda onunla karşılaşırım.

Tom hears from Mary every now and then. - Tom zaman zaman Mary'den haber alır.

sporadic
at times

After all, even the gods may err at times. - Tüm bunlardan sonra, tanrılar bile zaman zaman hata yapabilirler.

I get depressed at times. - Zaman zaman depresyona girerim.

occasionally

The mother occasionally reread her son's letter. - Anne zaman zaman oğlunun mektubunu yeniden okuyordu.

Tom occasionally visited Mary at her parents' house. - Tom zaman zaman Mary'yi anne babasının evinde ziyaret eder.

betimes
off and on
time to time

I like to have a deep conversation with a more academic person from time to time. - Zaman zaman daha akademik biriyle detaylı bir konuşma yapmak istiyorum.

I meet him at the club from time to time. - Ben, zaman zaman onunla kulüpte karşılaşırım.

now

I meet him at school now and then. - Zaman zaman okulda onunla karşılaşırım.

Tom hears from Mary every now and then. - Tom zaman zaman Mary'den haber alır.

on occasion

We've met on occasion. - Biz zaman zaman buluştuk.

He reads detective stories on occasion. - O, zaman zaman dedektif hikayeleri okur.

interval
again
anon
zaman
date

Mary and I dated a long time ago. - Mary ve ben uzun zaman önce çıktık.

I once dated a girl just like Mary. - Bir zamanlar tam Mary gibi bir kızla çıkıyordum.

her zaman
always

Bill is always honest. - Bill her zaman dürüsttür.

You're always singing. - Her zaman şarkı söylüyorsun.

ne zaman
when

When did the error occur? - Hata ne zaman meydana geldi?

When do you usually go to bed? - Genellikle ne zaman yatarsın?

şimdiki zaman
present

You must live in the present, not in the past. - Geçmişte değil, şimdiki zamanda yaşamalısın.

There's no time like the present. - Şimdiki zaman gibi zaman yok.

zaman
time

What are the measures of time? - Zamanın ölçüsü nedir?

Some read books just to pass time. - Bazıları yalnızca zaman geçsin diye kitap okurlar.

hiçbir zaman
never

He never takes any notice of what his father says. - O hiçbir zaman babasının söylediklerini önemsemez.

My grandmother never changed her style of living. - Büyükannem yaşam tarzını hiçbir zaman değiştirmedi.

zaman
tense

It is even becoming accepted even in exam-English that that called simple future tense does not exist. - Basit gelecek zaman denilen şey İngilizce sınavında kabul edilse bile, o mevcut değildir.

I am always tense before I get on an airplane. - Uçağa binmeden önce her zaman gergin olurum.

zaman ayırabilmek
afford
zaman
moment

Please drop in at my house when you have a moment. - Lütfen zamanın olduğunda evime uğra.

Tom showed up at just the right moment. - Tom tam doğru zamanda geldi.

boş zaman
spare time

Yuriko arranges flowers in her spare time. - Yuriko boş zamanında çiçekleri düzenler.

I play the guitar in my spare time. - Boş zamanımda gitar çalarım.

en güzel zaman
prime

He was cut down in his prime. - O, en güzel zamanında öldürüldü.

Tom is now in his prime. - Tom şu an en güzel zamanında.

her zaman olduğu gibi
as usual

Tom and Mary were wasting time, as usual. - Tom ve Mary her zaman olduğu gibi boşa zaman harcıyordu.

Deliveries will continue as usual. - Teslimatlar her zaman olduğu gibi devam edecek.

zaman
time, season: Yenidünya zamanı geldi. Loquats are now in season
zaman
hour

It took me more than two hours to translate a few pages of English. - Birkaç sayfa ingilizceyi çevirmek iki saatten daha fazla zamanımı aldı.

George was describing a 30 pound bass he'd caught recently after fighting it for three hours. - George, son zamanlarda üç saatlik mücadeleden sonra yakaladığı 30 paundluk bir levreği tanımlıyordu.

gelecek zaman eki
will
her ne zaman
whenever

Whenever my uncle comes, he brings some nice things for us. - Amcam her ne zaman gelse, o bizim için bazı güzel şeyler getirir.

Whenever I go abroad, I suffer from jet lag and diarrhea. - Her ne zaman yurtdışına gitsem saat farkı ve ishalden rahatsız olurum.

zaman
cycle
geniş zaman
present tense

Which endings does this verb have in the present tense? - Bu fiil geniş zamanda hangi takıları alır?

o zaman
at the time

Mr. Clinton was governor of Arkansas at the time. - Bay Clinton, o zamanlar Arkansas'ın valisiydi.

Tom claims he was drunk at the time. - Tom o zaman sarhoş olduğunu iddia ediyor.

zaman
mus. time, meter, rhythm
zaman
when: geldiği zaman when he came
zaman
father time
zaman
the right time or the time appointed (to do something): Artık bu işin zamanı geldi. It's now the right time to do this job
zaman
whilst
zaman
while

He always sings while having a shower. - O her zaman duşta şarkı söyler.

He kept on working all the while. - O,her zaman çalışmaya devam etti.

zaman
free time: Bugün hiç zamanım yok. I've no free time today. 7 gram. tense
zaman
day

I make it a rule to read the newspaper every day lest I should fall behind the times. - Zamanın gerisinde kalmayayım diye her gün gazete okumayı bir alışkanlık haline getirdim.

I read a newspaper every day so that I may keep up with the time. - Zamana ayak uydurabileyim diye her gün gazete okurum.

zaman
bout
zaman
geol. era
zaman ayırmak
allow time
zaman aşıldı
time is over
zaman aşımı
(Hukuk) prescription
zaman aşımı
negative prescription
zaman aşımı ile hak kazanmak
prescribe
zaman aşımı ile kazanılan hak
prescription
zaman aşımı ile kazanılan hak
positive prescription
zaman aşımı ile kazanılmış
prescriptive
zaman aşımı süresi
(Hukuk) expiry date
zaman aşımı süresinin uzaması
(Hukuk) extension (of a time limit, of a deadline)
zaman aşımına uğramak
prescribe
zaman aşımına uğramak
lapse
zaman geçirmek
spend
zaman içinde
(deyim) in due course
zaman kaybı
leeway
zaman kaybını telâfi etmek
make up for lost time
zaman
season

When does the rainy season in Japan begin? - Japonya'da yağmur sezonu ne zaman başlar?

I wonder when the rainy season will end. - Yağışlı sezonun ne zaman biteceğini merak ediyorum.

zaman
sands
zaman
when

We'll do it when we have time. - Zamanımız olduğunda onu yapacağız.

When can I swim here? - Ne zaman burada yüzebilirim?

çoğu kez/zaman
usually
az zaman içinde
soon
dar (zaman)
short
dilim zaman
(Bilgisayar) slot
en iyi zaman
(Spor) the best time
erken zaman
(Askeri) early time
esnek zaman
flexible time
evvel zaman
formerly
gelecek zaman
(Dilbilim) the future tense
gerçek zaman
real-time
geç zaman
(Askeri) late time
her zaman
(deyim) for ever and a day
her zaman
in season and out of season
her zaman
e'er
her zaman
every time

Every time cigarettes go up in price, many people try to give up smoking. - Her zaman sigara fiyatları yükseliyor, çok sayıda insan sigara içmeyi bırakmaya çalışıyor.

He drinks his coffee black every time. - O, her zaman kahvesini sade içer.

her zaman
at any time

You can call me at any time. - Beni her zaman arayabilirsin.

You can leave at any time. - Her zaman gidebilirsin.

her zaman
forever

It feels like I've known you forever. - Seni her zaman tanıdım gibi geliyor.

I am forever in trouble. - Benim her zaman başım belada.

hiç bir zaman
in no case
hiç bir zaman
not ever
hiç bir zaman
in no circumstances
huzur veren (zaman vb)
piping
ilerlemek (zaman/yaş)
get along
jeolojik zaman
(Coğrafya) geologic time
mekan ve zaman
space and time
modern zaman
modern-day
ne zaman
whenever

Whenever I go abroad, I suffer from jet lag and diarrhea. - Her ne zaman yurtdışına gitsem saat farkı ve ishalden rahatsız olurum.

Whenever she comes back from a journey, she brings a gift for her daughter. - O, ne zaman bir seyahatten geri gelse, kızı için bir hediye getirir.

ne zaman ... ise
whenever
ne zaman olduğuna bakmayarak
regardless when
ne zaman olduğuna bakmayarak
regardless of when
ne zaman olursa
at any time
o zaman ki
then
peki o zaman
well then
serbest zaman
(Askeri) leisure time
standart zaman
standard time
sıkıntılı zaman
rainy day
uzay ve zaman
space and time
uzay-zaman
(Biyokimya) continuum
uzun zaman önce
(Bilgisayar) long time ago
var (zaman)
time to
zaman
(Bilgisayar) timecard
zaman
age

If it's not from Scotland and it hasn't been aged at least twelve years, then it isn't whisky. - İskoçyalı ve en az on iki yıllık değilse, o zaman viski değildir.

If it's not from Scotland and it hasn't been aged at least twelve years, then it isn't whisky. - Eğer İskoçya'dan gelmiyorsa ve en az on iki yıl eskitilmediyse o zaman o, viski değildir.

zaman
(Tıp) chrono-
zaman
occasion

Even now there are occasional aftershocks. - Şimdi bile zaman zaman artçı şoklar var.

He reads detective stories on occasion. - O, zaman zaman dedektif hikayeleri okur.

zaman
duration
zaman
(Bilgisayar) time-scale
zaman
times

I make it a rule to read the newspaper every day lest I should fall behind the times. - Zamanın gerisinde kalmayayım diye her gün gazete okumayı bir alışkanlık haline getirdim.

He's behind the times in his methods. - O metotlarında zamanın gerisindedir.

zaman
epoch
zaman
space

Between space and time. - Uzay ve zaman arasında.

If geometry is the science of space, what is the science of time? - Geometri uzay bilimi ise, zaman bilimi nedir?

zaman
(Dilbilim) temporal
zaman
era
zaman
period

The goal of the center should be to train young people from other countries within a specific time period. - Merkezin hedefi, diğer ülkelerden gelen gençleri belli bir zaman aralığında eğitmek olmalıdır.

Ten years is a really long period of time. - On yıl gerçekten uzun bir zaman aralığıdır.

zaman
reign

There was a time when kings and queens reigned over the world. - Kralların ve kraliçelerin dünyada hüküm sürdüğü bir zaman vardı.

Once upon a time there lived an emperor who was a great conqueror, and reigned over more countries than anyone in the world. - Bir zamanlar büyük bir fatih olan bir imparator yaşardı ve dünyadaki herhangi birinden daha fazla ülkede hüküm sürdü.

zaman
(Bilgisayar) time card
zaman almak
take (time)
zaman almak
occupy
zaman ayarı
timer
zaman aşımı
time-out
zaman aşımı
(Askeri) status of limitations
zaman aşımı
lapse
zaman aşımı
(Bilgisayar) timeouts
zaman bazı
(Askeri) time base
zaman doldu
time is up
zaman dışı
time out
zaman farkı
time difference
zaman geçirmek
while away
zaman geçirmek
kill time
zaman geçirmek
spend time
zaman geçme
lapse
zaman kodu
(Bilgisayar) timecode
zaman planı
schedule
zaman uyumu
(Bilgisayar) synchronization
zaman üstü
timelessness
çok zaman önce
a long time ago
geniş zaman ortacı gram
present participle
zaman
time: Zaman nehir gibi akıyor. Time flows like a river. Bana zaman lazım. I need time. Fatoş'un zamanı az. Fatoş has little time to spare. ışık söndürme zamanı lights-out
dığı zaman
when
zaman
age, era, epoch: zamanın âlimleri the learned men of the age
geçmiş zaman
Dilbilgisi - Past tense
geçmiş zaman
Old times
her zaman
always, for ever, forever, evermore
her zaman gülümseyen, mütebessim
Always smiling, mütebessim
ne zaman gideceksin
when are you going to go
ne zaman gideceksin
when will you go
ne zaman gideceksin
when will you leave
o zaman
in that case
uzun zaman içinde gerçekleşen
to take place over a period of timeto develop graduallygradual developmentslow progress/to progress slowly
zaman ayırma
time allocation
zaman ayırmak
Allow time, allocate time
zaman ayırmak
Allocate time
zaman harcama
waste time
zaman kaybetmeden
Without wasting time, not wasting time

Drizzt, not wasting time, quickly arrived by his halfling friend's side!.

zaman zarfı
temporal adverb
geçmiş zaman yerine kullanılan geniş zaman
historical present
kesin zaman ve zaman aralığı
(Askeri) precise time and time interval
Englisch - Englisch

Definition von zaman zaman im Englisch Englisch wörterbuch

zaman
Albizia saman, a large tropical tree in the pea family
ne zaman müsaitsiniz
when are you available
Türkisch - Türkisch
Belli olmayan zamanlarda, ara sıra, bazen
anbean
gahice
tayy-i zaman
(Din) Tasavvufta bir kişinin yaşadığı zamanın dışına çıkabilmesi hali
Englisch - Türkisch

Definition von zaman zaman im Englisch Türkisch wörterbuch

zaman makinesi
Time machine
zaman zaman
Favoriten