In any case, it's troublesome, isn't it?
- Her halükarda bu zahmetli, değil mi?
Dating is exhausting.
- Flört etme zahmetlidir.
We do very demanding work.
- Biz çok zahmetli iş yapıyoruz.
That looks really painful.
- O gerçekten zahmetli görünüyor.
I'm beginning to understand why you don't bother to try to explain things to Tom.
- Bazı şeyleri neden Tom'a açıklama zahmetinde bulunmadığını anlamaya başlıyorum.
Don't bother to call on him.
- Onu aramak için zahmet etmeyin.
He took the trouble to send me the book.
- Bana kitabı gönderme zahmetinde bulundu.
He took the trouble to assist the poor man.
- Zavallı adama yardımcı olmak için zahmete girdi.
We apologize for the inconvenience.
- Zahmet için özür dileriz.
He spared no pains to help me.
- O, bana yardım etme zahmetinde bulunmadı.
That looks really painful.
- O gerçekten zahmetli görünüyor.
He spared no pains to help me.
- O, bana yardım etme zahmetinde bulunmadı.