young, harsh, and overly tannic wines that need aging to improve and mellow

listen to the pronunciation of young, harsh, and overly tannic wines that need aging to improve and mellow
Englisch - Türkisch

Definition von young, harsh, and overly tannic wines that need aging to improve and mellow im Englisch Türkisch wörterbuch

hard
{s} çetin

Tom bizim en çetin işçilerimizden biridir. - Tom is one of our hardest workers.

Tom her zaman iş başında çetin. - Tom is always hard at work.

hard
{s} katı

Ben yumurtayı katı kaynattım. - I hard-boiled an egg.

Tom Mary'ye karşı katıydı. - Tom was hard on Mary.

hard
{s} zor

Yabancı dil öğrenmek zordur. - It's hard to learn a foreign language.

Yaşlı adam duymakta zorlanıyor. - The old man was hard of hearing.

hard
büyük bir gayretle
hard
aşırı ölçüde
hard
güçlükle

Bazı yıldızlar çıplak gözle güçlükle görülebilmektedir. - Some stars are hardly visible to the naked eye.

Tom güçlükle yürüyebiliyordu. - Tom could hardly walk.

hard
tıkız
hard
acımasız

O acımasız öğretmenin bugün bize zor bir test vereceğinden oldukça eminim. - I'm pretty sure that that mean teacher will give us a hard test today.

Kader bana acımasız bir ders verdi. - Fate taught me a hard lesson.

hard
çok miktarda
hard
zalim
hard
çok

O çok çalışan bir öğrencidir. - She is a student who studies very hard.

İngilizce çok zor, değil mi? - English is pretty hard, isn't it?

hard
büyük gayretle
hard
merhametsiz
hard
{s} güç, zor, çetin
hard
{s} şiddetli, sert; çok
hard
büyük

Birçok büyük insan gençliklerinde zorluklardan geçmişlerdir. - Many great men went through hardship during their youth.

O, büyük bir aileyi geçindirmek için çok çalıştı. - He worked hard to support a large family.

hard
{s} şiddetli

Bu gece şiddetli yağmur yağıyor. - It's raining hard tonight.

Dün şiddetli yağmur yağdı. - It rained hard yesterday.

hard
zorla

Söylediği şeyi zorla anlayabildim. - I could hardly make out what she said.

Yaşlı adam duymakta zorlanıyor. - The old man was hard of hearing.

hard
yakın

Tom'un neredeyse hiç yakın arkadaşı yok. - Tom has hardly any close friends.

Neredeyse hiç kimse bu hayvanı yakından görmedi. - Hardly anyone has seen this animal up close.

hard
{s} ağır

Kendini ağırdan satan kızlardan hoşlanmam. - I don't like girls who play hard to get.

Onun köpeği ağır duyar. - His dog is hard of hearing.

Englisch - Englisch
hard
hard-
young, harsh, and overly tannic wines that need aging to improve and mellow

    Silbentrennung

    young, harsh, and o·ver·ly tan·nic wines that need ag·ing to im·prove and mel·low

    Aussprache

Favoriten