He held out a helping hand to the poor.
- O, yoksullara yardım eli uzattı.
He has done many things for poor people.
- O, yoksul insanlar için pek çok şey yaptı.
War makes you poorer and weaker, even if you win.
- Savaş, sen kazansan bile, seni daha yoksul ve daha güçsüz yapar.
The poor are getting poorer.
- Yoksul daha da yoksullaşıyor.
Poverty deprived the boy of education.
- Yoksulluk, oğlanı eğitimden mahrum etti.
Paupers have no relatives.
- Yoksulların akrabası olmaz.
War, disease, and famine continue to ravage the poverty-stricken country, despite the decades-long international effort to ameliorate the situation.
- Durumu iyileştirmek için on yıllardır devam eden uluslararası çabalara rağmen, savaş, hastalık ve kıtlık yoksulluk çeken ülkeyi yok etmeye devam ediyor.
The poor man was in need.
- Yoksul adam ihtiyaç içindeydi.
Tom does seem awfully needy.
- Tom çok yoksul görünüyor.
We should help the needy.
- Biz yoksullara yardım etmeliyiz.
Sami's arrest left his family destitute.
- Sami'nin tutuklanması ailesini yoksul bıraktı.
Poverty drove him to steal.
- Yoksulluk onu çalmaya zorladı.
He could not send his son to college because of poverty.
- O yoksulluk nedeniyle oğlunu üniversiteye gönderemedi.
They've helped the needy.
- Onlar yoksullara yardım etti.
We should help the needy.
- Biz yoksullara yardım etmeliyiz.