yokluk

listen to the pronunciation of yokluk
Türkisch - Englisch
poverty
lack
(Hukuk) absence

After an absence of ten months, he returned home. - On ay bir yokluktan sonra o eve geri döndü.

After a long absence, she returned home. - Uzun bir yokluktan sonra eve geri döndü.

famine
non-existence
non-appearance
(Ticaret) wants
(Felsefe) nihility
negations
(Felsefe) nihil
lack of
narrow circumstances
default
nonappearance
nonexistence; absence; lack, shortage, dearth; poverty, privation
shortage
want
exiguity
failure
scarcity, shortage
hardship
tightness
nonexistence
neediness
dearth
privation
penury
straits
strait
nudity
nothing
in existence
nihilism
negation
destitution
nothingness
yokluk çeken
destitute
yokluk çeken
poverty-stricken
yokluk çekerek
lacking
yokluk durumu
(Dilbilim) abessive
yokluk çeken
poverty stricken
yokluk çeken
poverty struck
yokluk çekmek
famish
yokluk çekmek
be in want
yok
away

Tom can't trust Mary to look after his house while he's away. - Tom o yokken Mary'nin onun eviyle ilgileneceğine güvenemiyor.

You had better go to bed right away, or your cold will get worse. - Derhal yatmaya gitsen iyi olur, yoksa soğuk algınlığın daha da kötüleşir.

yok
absent

He was absent owing to illness. - O, hastalık nedeniyle yoktu.

Tails are absent in some cats. - Bazı kedilerde kuyruklar yok.

yok
nope
yok
unavailable
yok
not

I've got nothing to say to him. - Ona söyleyecek hiçbir şeyim yok.

There was nothing but an old chair in the room. - Odada eski bir sandalyeden başka bir şey yoktu.

yok
used sarcastically at the beginning of each of several successive clauses: Yok hava kötüymüş, yok zamanı değilmiş, kısacası bu işe yanaşmayacağı belliydi. If it wasn't that the weather was bad, then it was the fact that the time wasn't ripe; in short, it was clear that he wasn't going to get around to doing this job
yok
no
yok
nay
yok
used for emphasis at the beginning of a statement: Yok, iyi adam vesselam. He's a good fellow, and that's all there is to it
yok
but if not ...: Sınavı kazandın, ne güzel; yok kazanamadın, bir daha denersin. If you pass the test, that'll be great; but if you fail it, then you'll just take it another time
yok
none

It's none of your business. - Onun sizinle bir ilgisi yok.

I wanted some salt, but there was none in the jar. - Biraz tuz istedim fakat kavanozda hiç yoktu.

yok
kill

I certainly had no idea Tom was thinking about killing himself. - Tom'un kendini öldürmeyi düşündüğüne dair kesinlikle fikrim yoktu.

Stand where you are or I'll kill you. - Olduğun yerde kal yoksa seni öldürürüm.

izinsiz yokluk
(Ticaret) awol
yok
(Tıp) yoke
yok
nix
yok
nonexistence
yok
not just yet
yok
on second thought
yok
(Bilgisayar) does not exist
yok
(Bilgisayar) omit
yok
(Bilgisayar) missing
yok
(Bilgisayar) clear
yok
(Bilgisayar) n a
yok
(Bilgisayar) not set
yok
(Bilgisayar) n/a
yok
nonexistent
yok
there are not
yok
(Bilgisayar) not available
yok
(Bilgisayar) do not exist
yok
nothing
yok
(Bilgisayar) na
yok
none available
yok
(Bilgisayar) not present
yok
off
yok
out of stock
yok
lacking

He must be lacking in common sense. - Sağ duyudan yoksun olmalı.

He is lacking in common sense. - O, sağduyudan yoksundur.

yok
there is not
yok
ain't
yok
not existing, nonexistent
yok
used to indicate a refusal to participate in something: Siz onu yapacak olursanız ben yokum. If you're going to do that I'm not coming with you. O işte ben yoktum. I had nothing to do with that matter
yok
not present, absent; not at hand, not available
yok
haven't got

Hiç paraları yok.

yok
nonexistent, absent, lacking; nonexistence, nothing; no; there is not, there are not
yok
does

It doesn't matter what he said. - Söylediği şeyin hiçbir önemi yok.

Does the error occur regularly or sporadically? Is the error reproducible? - Hata düzenli olarak mı yoksa ara sıra mı meydana geliyor? Hata yeniden üretilebilir mi?

varlık içinde yokluk
scarcity despite wealth
yok
no (a negative reply)
Englisch - Englisch

Definition von yokluk im Englisch Englisch wörterbuch

yok
A non-Jew; a Gentile
Türkisch - Türkisch
Hiçlik
Fakirlik
Yok olma, bulunmama durumu, adem, fıkdan, gaybubet, varlık karşıtı
Yok olma, bulunmama durumu, adem, fıkdan, gaybubet, varlık karşıtı: "Bin bu derde, yokluğa ve tehlikeye rağmen, gönül avlayan bir Bursa baharı idi."- T. Buğra
Fakirlik: "Doksan yaşına kadar yaşamış, yokluk yüzü görmemiş..."- M. Ş. Esendal
(Osmanlı Dönemi) FIKDAN
(Osmanlı Dönemi) BEVAS
(Hukuk) FİKDAN
leys
gaybubet
fıkdan
(Osmanlı Dönemi) NOKSAN
(Osmanlı Dönemi) HİYAB
yokluk eki
İsim soylu kelimelere gelerek herhangi bir nesne veya özelliğe sahip olmama anlamı katan -sız, -siz eki
yokluk eki
Bir ismin önüne gelerek yok olma durumunu belirten yabancı kökenli ek
Yok
nanay
yok
Birinin söylediği sözlerden genelde kuşkulanıldığında veya sözler hafifsendiğinde kullanılır: "Yok ben seni adam ettim, yok haddini bil, yok üstümüze düşeni yapalım."- A. İlhan
yok
Olmayan, bulunmayan şey
yok
"Hayır" anlamında kullanılır
yok
Birbirine karşıt iki cümleden, ikincisinin başına getirilir
yok
Savunulan bir düşünceyi doğrulayan sözün başına getirilir
yok
Birinin söylediği sözlerden genelde kuşkulanıldığında veya sözler hafifsendiğinde kullanılır
yok
Yasaklanmış olan şey, yasak
yok
Olmayan, bulunmayan şey: "Benim hâlâ bir şeyden haberim yok."- M. Ş. Esendal. "Hayır" anlamında kullanılır
yok
Bulunmayan, mevcut olmayan nesne, kimse vb., var karşıtı
yok
Bulunmayan, mevcut olmayan nesne, kimse vb., var karşıtı: "Üstünde bir av bıçağından başka silahı yoktu."- N. Cumalı
yokluk
Favoriten