Definition von yokla im Türkisch Englisch wörterbuch
- poll
- grabble
- yoklamak
- {f} examine
- yok
- away
A thief broke into the house while we were away.
- Biz yokken eve hırsız girmiş.
He had no choice but to run away.
- Onun kaçmaktan başka seçeneği yoktu.
- yok
- absent
Tails are absent in some cats.
- Bazı kedilerde kuyruklar yok.
He was absent owing to illness.
- O, hastalık nedeniyle yoktu.
- yok
- nope
- yok
- unavailable
- yok
- not
I am not allergic to penicillin.
- Penisiline alerjim yok.
I've got nothing to say to him.
- Ona söyleyecek hiçbir şeyim yok.
- yok
- used sarcastically at the beginning of each of several successive clauses: Yok hava kötüymüş, yok zamanı değilmiş, kısacası bu işe yanaşmayacağı belliydi. If it wasn't that the weather was bad, then it was the fact that the time wasn't ripe; in short, it was clear that he wasn't going to get around to doing this job
- yoklamak
- poll
- yok
- no
- yok
- nay
- yok
- used for emphasis at the beginning of a statement: Yok, iyi adam vesselam. He's a good fellow, and that's all there is to it
- yok
- but if not ...: Sınavı kazandın, ne güzel; yok kazanamadın, bir daha denersin. If you pass the test, that'll be great; but if you fail it, then you'll just take it another time
- yok
- none
I wanted some salt, but there was none in the jar.
- Biraz tuz istedim fakat kavanozda hiç yoktu.
It's none of your business.
- Onun sizinle bir ilgisi yok.
- yok
- kill
I certainly had no idea Tom was thinking about killing himself.
- Tom'un kendini öldürmeyi düşündüğüne dair kesinlikle fikrim yoktu.
Stand where you are or I'll kill you.
- Olduğun yerde kal yoksa seni öldürürüm.
- yoklamak
- {f} look into
- yok
- (Tıp) yoke
- yok
- nix
- yok
- nonexistence
- yok
- not just yet
- yok
- on second thought
- yok
- (Bilgisayar) does not exist
- yok
- (Bilgisayar) omit
- yok
- (Bilgisayar) missing
- yok
- (Bilgisayar) clear
- yok
- (Bilgisayar) n a
- yok
- (Bilgisayar) not set
- yok
- (Bilgisayar) n/a
- yok
- nonexistent
- yok
- there are not
- yok
- (Bilgisayar) not available
- yok
- (Bilgisayar) do not exist
- yok
- nothing
- yok
- (Bilgisayar) na
- yok
- none available
- yok
- (Bilgisayar) not present
- yok
- off
- yok
- out of stock
- yoklamak
- view
- yoklamak
- fumble
- yoklamak
- go through
- yoklamak
- fumble for
- yoklamak
- look
- yoklamak
- check
- yoklamak
- try
- yoklamak
- assay
- yok
- lacking
He is lacking in common sense.
- O, sağduyudan yoksundur.
He must be lacking in common sense.
- Sağ duyudan yoksun olmalı.
- yoklamak
- probe
- yoklamak
- search
- yoklamak
- grope
- yoklamak
- feel
- yok
- there is not
- yok
- ain't
- yok
- not existing, nonexistent
- yok
- used to indicate a refusal to participate in something: Siz onu yapacak olursanız ben yokum. If you're going to do that I'm not coming with you. O işte ben yoktum. I had nothing to do with that matter
- yok
- not present, absent; not at hand, not available
- yok
- haven't got
Hiç paraları yok.
- yok
- nonexistent, absent, lacking; nonexistence, nothing; no; there is not, there are not
- yok
- does
Does she speak English, French or German?
- O İngilizce mi, Fransızca mı yoksa Almanca mı konuşuyor?
Mary has nobody to talk with, but she doesn't feel lonely.
- Mary'nin konuşacak hiç kimsesi yok fakat o kendini yalnız hissetmiyor.
- yok
- no (a negative reply)
- yoklamak
- to sound (someone) out
- yoklamak
- to visit (someone)
- yoklamak
- to examine; to inspect, to look over; to try, to test; to search; to visit (sb)
- yoklamak
- test
- yoklamak
- to feel, examine, or inspect (something) with one's fingers
- yoklamak
- to search; to inspect
- yoklamak
- grabble
- yoklamak
- survey
- yoklamak
- inspect
- yoklamak
- to look in on (someone) (in order to see whether or not all is well)
- yoklamak
- (for an illness, a pain) to recur, reappear; (for a pain) to affect or hit (someone) again: Bu bel ağrıları beni gene yokladı. These pains in my back have started up again
- yoklamak
- approve
- yoklamak
- drag
- yoklamak
- overhaul