Art is the most intense mode of individualism that the world has known.
- Sanat dünyanın bildiği bireyciliğin en yoğun biçimidir.
Tom is a very intense person.
- Tom çok yoğun bir kişi.
The mist was so dense that I could not see even an inch ahead.
- Sis o kadar yoğundu ki bir inç önümü bile göremiyordum.
The fog was so dense, we could hardly see anything.
- Sis çok yoğundu, her şeyi zorlukla görebildik.
Tom is still in intensive care.
- Tom hâlâ yoğun bakımda.
We need to work more intensively and effectively.
- Daha yoğun ve etkili çalışmamız gerekiyor.
Mary has a hectic schedule.
- Mary'nin yoğun bir programı var.
We have a hectic week ahead of us.
- Önümüzde yoğun bir hafta var.
The flight was cancelled because of the thick fog.
- Yoğun sis nedeniyle uçuş iptal edildi.
We walked through thick bushes.
- Biz yoğun çalılıkların arasından yürüdük.
She started early in order to avoid the rush hour.
- Yoğunluğa takılmamak için erken başladı.
There was a chain-reaction crash during rush hour.
- Yoğun trafikteki zincirleme bir kazaydı.
She was burned so extensively that her children no longer recognized her.
- O kadar yoğun yandı ki çocukları onu artık tanımadı.
Extensive rainfall is expected throughout the region.
- Bölgede yoğun sağanak bekleniyor.
Tom has had a busy week.
- Tom yoğun bir hafta geçirdi.
I've had a very busy morning.
- Çok yoğun bir sabah geçirdim.
She concentrated on one thing.
- O bir şey üzerinde yoğunlaştı.
Tom concentrated on his work.
- Tom işine yoğunlaştı.
There was a chain-reaction crash during rush hour.
- Yoğun trafikteki zincirleme bir kazaydı.
The traffic was very heavy. The cars were lined up bumper to bumper.
- Trafik çok yoğundu. Arabalar tampon tampona dizilmişti.
We took a back road to avoid the heavy traffic.
- Biz yoğun trafikten kaçınmak için, bir arka yoldan gittik.
The cat looked intensively at him with her big, round, blue eyes.
- Kedi büyük, yuvarlak, mavi gözleriyle yoğun olarak ona baktı.
We need to work more intensively and effectively.
- Daha yoğun ve etkili çalışmamız gerekiyor.
A cloud is condensed steam.
- Bir bulut, yoğunlaşmış subuharıdır.
A cloud is condensed steam.
- Bir bulut, yoğunlaşmış subuharıdır.
We never experience our lives more intensely than in great love and deep sorrow.
- Yaşamlarımızı büyük sevgiden ve derin kederden daha yoğun bir şekilde yaşamayız.
We were late for school because it was raining hard.
- Yoğun yağmur yağdığı için okula geç kaldık.
John, you're working too hard. Sit down and take it easy for a while.
- John, çok yoğun bir şekilde çalışıyorsun. Otur ve bir süre kendini yorma.