yoğunlaş

listen to the pronunciation of yoğunlaş
Türkisch - Englisch
concentrate on

Concentrate on what you're doing. - Ne yaptığınız üzerine yoğunlaşın.

I can't concentrate on that problem right now. - Şu anda o problem üzerinde yoğunlaşamam.

{f} concentrated

Tom concentrated on his work. - Tom işine yoğunlaştı.

I concentrated my attention on the subject. - Ben, dikkatimi konuya yoğunlaştırdım.

intensify

The argument between Tom and Mary began to intensify. - Tom ile Mary arasındaki tartışma yoğunlaşmaya başladı.

It is unavoidable that the fighting will intensify. - Savaşın yoğunlaşması kaçınılmazdır.

condense

A cloud is condensed steam. - Bir bulut, yoğunlaşmış subuharıdır.

concentrate

I concentrated my attention on the subject. - Ben, dikkatimi konuya yoğunlaştırdım.

Tom couldn't concentrate on his work. - Tom işine yoğunlaşamadı.

condensing
yoğun
intense

Tom is a very intense person. - Tom çok yoğun bir kişi.

It was July. The heat was intense. - Aylardan temmuzdu. Isı yoğundu.

yoğun
dense

The mist was so dense that I could not see even an inch ahead. - Sis o kadar yoğundu ki bir inç önümü bile göremiyordum.

The fog was so dense, we could hardly see anything. - Sis çok yoğundu, her şeyi zorlukla görebildik.

yoğun
intensive

We need to work more intensively and effectively. - Daha yoğun ve etkili çalışmamız gerekiyor.

Tom is still in intensive care. - Tom hâlâ yoğun bakımda.

yoğun
{s} hectic

We have a hectic week ahead of us. - Önümüzde yoğun bir hafta var.

Tom had a hectic week. - Tom yoğun bir hafta geçirdi.

yoğun
thick

The flight was cancelled because of the thick fog. - Yoğun sis nedeniyle uçuş iptal edildi.

Because of the thick fog, the street was hard to see. - Yoğun sis nedeniyle, sokağı görmek zordu.

yoğun
rush hour

She started early in order to avoid the rush hour. - Yoğunluğa takılmamak için erken başladı.

If we don't hit the road soon, we'll get caught in the morning rush hour traffic. - Kısa sürede yola çıkmazsak, sabahleyin yoğun trafikte sıkışacağız.

yoğun
extensive

She was burned so extensively that her children no longer recognized her. - O kadar yoğun yandı ki çocukları onu artık tanımadı.

Extensive rainfall is expected throughout the region. - Bölgede yoğun sağanak bekleniyor.

yoğun
{s} busy

I have rather a busy afternoon in front of me. - Önümde oldukça yoğun bir öğleden sonram var.

I've had a very busy morning. - Çok yoğun bir sabah geçirdim.

yoğun
{s} rich
yoğun
concentrated

I concentrated my attention on the subject. - Ben, dikkatimi konuya yoğunlaştırdım.

She concentrated on one thing. - O bir şey üzerinde yoğunlaştı.

yoğun
dense, thick; concentrated; intense, intensive, crash
yoğun
compact
yoğun
crash

There was a chain-reaction crash during rush hour. - Yoğun trafikteki zincirleme bir kazaydı.

yoğun
heavy

He took a detour to avoid the heavy traffic. - Yoğun trafikten kaçınmak için tali yoldan gitti.

We stayed home for Christmas, so as to avoid heavy traffic. - Biz yoğun trafikten kaçınmak amacıyla, Noel için evde kaldık.

yoğun
intensively

I've started exercising more intensively for a shorter amount of time. - Ben kısa bir süre için daha yoğun egzersiz yapmaya başladım.

We need to work more intensively and effectively. - Daha yoğun ve etkili çalışmamız gerekiyor.

yoğun
mass
yoğun
profound
yoğun
(Tıp) condense

A cloud is condensed steam. - Bir bulut, yoğunlaşmış subuharıdır.

yoğun
condensed

A cloud is condensed steam. - Bir bulut, yoğunlaşmış subuharıdır.

yoğun
packing
yoğun
condensate
yoğun
deep

We never experience our lives more intensely than in great love and deep sorrow. - Yaşamlarımızı büyük sevgiden ve derin kederden daha yoğun bir şekilde yaşamayız.

yoğun
hard

We were late for school because it was raining hard. - Yoğun yağmur yağdığı için okula geç kaldık.

John, you're working too hard. Sit down and take it easy for a while. - John, çok yoğun bir şekilde çalışıyorsun. Otur ve bir süre kendini yorma.

yoğun
pea soupy
yoğun
dense; thick
yoğun
concentrated, intense, intensive
yoğun
gross
yoğun
turbid
yoğun
stiff
yoğun
crashing
yoğun
rushhour
yoğun
keen
Türkisch - Türkisch

Definition von yoğunlaş im Türkisch Türkisch wörterbuch

Yoğun
ağır
Yoğun
derin
Yoğun
kesif
Yoğun
sıkı
Yoğun
(Osmanlı Dönemi) UKD
Yoğun
(Osmanlı Dönemi) ACÜR
yoğun
Etkisi güçlü olan, ağır koku vb
yoğun
Etkisi güçlü olan, ağır
yoğun
Kaba, kalın, iri
yoğun
Şişman, iri, tombul
yoğun
Artmış, çoğalmış bir durumda olan
yoğun
Kaba, kalın, iri (elek, iğne). Şişman, iri, tombul: "İtibarlı masalarda, sigaralarını içen, iri kalçalı, beyaz sarışın birtakım yoğun kadınlar..."- A. İlhan
yoğun
Hacmine oranla, ağırlığı çok olan, kesif
yoğun
tmış, çoğalmış bir durumda olan
yoğun
Koyu, ağır, kalın
yoğun
Dolu, sıkı, çok
yoğunlaş
Favoriten