yoğunlaş

listen to the pronunciation of yoğunlaş
Türkisch - Englisch
concentrate on

I'm too tired to concentrate on this problem right now. - Şu anda bu sorun üzerinde yoğunlaşamayacak kadar çok yorgunum.

He tried to concentrate on the letter. - Mektuba yoğunlaşmaya çalıştı.

{f} concentrated

I concentrated my attention on the subject. - Ben, dikkatimi konuya yoğunlaştırdım.

I concentrated all my energies on the problem. - Tüm enerjimi sorun üzerinde yoğunlaştırdım.

intensify

It is unavoidable that the fighting will intensify. - Savaşın yoğunlaşması kaçınılmazdır.

The argument between Tom and Mary began to intensify. - Tom ile Mary arasındaki tartışma yoğunlaşmaya başladı.

condense

A cloud is condensed steam. - Bir bulut, yoğunlaşmış subuharıdır.

concentrate

I concentrated my attention on the subject. - Ben, dikkatimi konuya yoğunlaştırdım.

Tom couldn't concentrate on his work. - Tom işine yoğunlaşamadı.

condensing
yoğun
intense

Far from stopping, the storm became much more intense. - Fırtınanın durması söyle dursun, çok daha fazla yoğunlaştı.

Tom is a very intense person. - Tom çok yoğun bir kişi.

yoğun
dense

Our plane couldn't land on account of the dense fog. - Uçağımız yoğun sis nedeniyle inemedi.

Earth is the densest planet of the Solar System. - Dünya güneş sisteminin en yoğun gezegenidir.

yoğun
intensive

We need to work more intensively and effectively. - Daha yoğun ve etkili çalışmamız gerekiyor.

Intensive communication between teacher and student is the key to effective teaching. - Öğretmen ve öğrenci arasındaki yoğun iletişim etkili öğretim için anahtardır.

yoğun
{s} hectic

Tom had a hectic week. - Tom yoğun bir hafta geçirdi.

Mary has a hectic schedule. - Mary'nin yoğun bir programı var.

yoğun
thick

The flight was cancelled because of the thick fog. - Yoğun sis nedeniyle uçuş iptal edildi.

Boil the soup down until it becomes thick. - Çorba yoğunlaşana kadar kaynatın.

yoğun
rush hour

She started early in order to avoid the rush hour. - Yoğunluğa takılmamak için erken başladı.

There was a chain-reaction crash during rush hour. - Yoğun trafikteki zincirleme bir kazaydı.

yoğun
extensive

She was burned so extensively that her children no longer recognized her. - O kadar yoğun yandı ki çocukları onu artık tanımadı.

Extensive rainfall is expected throughout the region. - Bölgede yoğun sağanak bekleniyor.

yoğun
{s} busy

I have rather a busy afternoon in front of me. - Önümde oldukça yoğun bir öğleden sonram var.

Tom has had a busy week. - Tom yoğun bir hafta geçirdi.

yoğun
{s} rich
yoğun
concentrated

She concentrated on one thing. - O bir şey üzerinde yoğunlaştı.

I concentrated my attention on the subject. - Ben, dikkatimi konuya yoğunlaştırdım.

yoğun
dense, thick; concentrated; intense, intensive, crash
yoğun
compact
yoğun
crash

There was a chain-reaction crash during rush hour. - Yoğun trafikteki zincirleme bir kazaydı.

yoğun
heavy

The traffic was very heavy. The cars were lined up bumper to bumper. - Trafik çok yoğundu. Arabalar tampon tampona dizilmişti.

We stayed home for Christmas, so as to avoid heavy traffic. - Biz yoğun trafikten kaçınmak amacıyla, Noel için evde kaldık.

yoğun
intensively

We need to work more intensively and effectively. - Daha yoğun ve etkili çalışmamız gerekiyor.

I've started exercising more intensively for a shorter amount of time. - Ben kısa bir süre için daha yoğun egzersiz yapmaya başladım.

yoğun
mass
yoğun
profound
yoğun
(Tıp) condense

A cloud is condensed steam. - Bir bulut, yoğunlaşmış subuharıdır.

yoğun
condensed

A cloud is condensed steam. - Bir bulut, yoğunlaşmış subuharıdır.

yoğun
packing
yoğun
condensate
yoğun
deep

We never experience our lives more intensely than in great love and deep sorrow. - Yaşamlarımızı büyük sevgiden ve derin kederden daha yoğun bir şekilde yaşamayız.

yoğun
hard

John, you're working too hard. Sit down and take it easy for a while. - John, çok yoğun bir şekilde çalışıyorsun. Otur ve bir süre kendini yorma.

Because of the thick fog, the street was hard to see. - Yoğun sis nedeniyle, sokağı görmek zordu.

yoğun
pea soupy
yoğun
dense; thick
yoğun
concentrated, intense, intensive
yoğun
gross
yoğun
turbid
yoğun
stiff
yoğun
crashing
yoğun
rushhour
yoğun
keen
Türkisch - Türkisch

Definition von yoğunlaş im Türkisch Türkisch wörterbuch

Yoğun
ağır
Yoğun
derin
Yoğun
kesif
Yoğun
sıkı
Yoğun
(Osmanlı Dönemi) UKD
Yoğun
(Osmanlı Dönemi) ACÜR
yoğun
Etkisi güçlü olan, ağır koku vb
yoğun
Etkisi güçlü olan, ağır
yoğun
Kaba, kalın, iri
yoğun
Şişman, iri, tombul
yoğun
Artmış, çoğalmış bir durumda olan
yoğun
Kaba, kalın, iri (elek, iğne). Şişman, iri, tombul: "İtibarlı masalarda, sigaralarını içen, iri kalçalı, beyaz sarışın birtakım yoğun kadınlar..."- A. İlhan
yoğun
Hacmine oranla, ağırlığı çok olan, kesif
yoğun
tmış, çoğalmış bir durumda olan
yoğun
Koyu, ağır, kalın
yoğun
Dolu, sıkı, çok