I'm too tired to concentrate on this problem right now.
- Şu anda bu sorun üzerinde yoğunlaşamayacak kadar çok yorgunum.
Concentrate on what you're doing.
- Ne yaptığınız üzerine yoğunlaşın.
She concentrated on one thing.
- O bir şey üzerinde yoğunlaştı.
I concentrated my attention on the subject.
- Ben, dikkatimi konuya yoğunlaştırdım.
The argument between Tom and Mary began to intensify.
- Tom ile Mary arasındaki tartışma yoğunlaşmaya başladı.
It is unavoidable that the fighting will intensify.
- Savaşın yoğunlaşması kaçınılmazdır.
A cloud is condensed steam.
- Bir bulut, yoğunlaşmış subuharıdır.
She concentrated on one thing.
- O bir şey üzerinde yoğunlaştı.
I concentrated my attention on the subject.
- Ben, dikkatimi konuya yoğunlaştırdım.
Art is the most intense mode of individualism that the world has known.
- Sanat dünyanın bildiği bireyciliğin en yoğun biçimidir.
Far from stopping, the storm became much more intense.
- Fırtınanın durması söyle dursun, çok daha fazla yoğunlaştı.
The fog was so dense, we could hardly see anything.
- Sis çok yoğundu, her şeyi zorlukla görebildik.
He has a very dense beard.
- Onun çok yoğun bir sakalı var.
Tom is still in intensive care.
- Tom hâlâ yoğun bakımda.
We need to work more intensively and effectively.
- Daha yoğun ve etkili çalışmamız gerekiyor.
Tom had a hectic week.
- Tom yoğun bir hafta geçirdi.
We have a hectic week ahead of us.
- Önümüzde yoğun bir hafta var.
Boil the soup down until it becomes thick.
- Çorba yoğunlaşana kadar kaynatın.
We walked through thick bushes.
- Biz yoğun çalılıkların arasından yürüdük.
If we don't hit the road soon, we'll get caught in the morning rush hour traffic.
- Kısa sürede yola çıkmazsak, sabahleyin yoğun trafikte sıkışacağız.
I was caught in the rush hour.
- Trafiğin en yoğun olduğu zamanda yakalandım.
She was burned so extensively that her children no longer recognized her.
- O kadar yoğun yandı ki çocukları onu artık tanımadı.
Extensive rainfall is expected throughout the region.
- Bölgede yoğun sağanak bekleniyor.
I've had a very busy morning.
- Çok yoğun bir sabah geçirdim.
Tom has had a busy week.
- Tom yoğun bir hafta geçirdi.
I concentrated all my energies on the problem.
- Tüm enerjimi sorun üzerinde yoğunlaştırdım.
She concentrated on one thing.
- O bir şey üzerinde yoğunlaştı.
There was a chain-reaction crash during rush hour.
- Yoğun trafikteki zincirleme bir kazaydı.
We stayed home for Christmas, so as to avoid heavy traffic.
- Biz yoğun trafikten kaçınmak amacıyla, Noel için evde kaldık.
The traffic was very heavy. The cars were lined up bumper to bumper.
- Trafik çok yoğundu. Arabalar tampon tampona dizilmişti.
I've started exercising more intensively for a shorter amount of time.
- Ben kısa bir süre için daha yoğun egzersiz yapmaya başladım.
The cat looked intensively at him with her big, round, blue eyes.
- Kedi büyük, yuvarlak, mavi gözleriyle yoğun olarak ona baktı.
A cloud is condensed steam.
- Bir bulut, yoğunlaşmış subuharıdır.
A cloud is condensed steam.
- Bir bulut, yoğunlaşmış subuharıdır.
We never experience our lives more intensely than in great love and deep sorrow.
- Yaşamlarımızı büyük sevgiden ve derin kederden daha yoğun bir şekilde yaşamayız.
Because of the thick fog, the street was hard to see.
- Yoğun sis nedeniyle, sokağı görmek zordu.
The fog was so dense, we could hardly see anything.
- Sis çok yoğundu, her şeyi zorlukla görebildik.