yer yer

listen to the pronunciation of yer yer
Türkisch - Englisch
from place to place
yer fıstığı
peanut

Tom might be allergic to peanuts. - Tom'un yer fıstığına allerjisi olabilir.

You never told me whether you're allergic to peanuts or not. - Yer fıstığına alerjin olup olmadığını bana asla söylemedin.

her yer
everywhere

You can't get lost in big cities; there are maps everywhere! - Büyük kentlerde kaybolmazsın, her yerde haritalar var!

She is an excellent scholar, and is recognized everywhere as such. - O, mükemmel bir bilim adamıdır, bu itibarla her yerde tanınır.

yer
location

Every year I find myself at a different location. - Her yıl kendimi farklı bir yerde buluyorum.

Show me the location of your camp on this map. - Bana bu haritada kampınızın yerini gösterin.

yer ayırtma
reservation

I ought to have made a hotel reservation earlier. - Otelde daha önce yer ayırtmalıydın.

yer değişmek
interchange
yer
place

They set the time and place of the wedding. - Onlar düğünün zamanını ve yerini belirlediler.

Put yourself in my place. - Kendini benim yerime koy.

yer
floor

It seems that the children will have to sleep on the floor. - Çocuklar yerde uyumak zorunda kalacaklar gibi.

The doll lay on the floor. - Bebek yerde yatıyordu.

yer
ground

In an earthquake, the ground can shake up and down, or back and forth. - Bir depremde, yer yukarı ve aşağı ya da geriye ve ileriye sallanabilir.

The soldier lay injured on the ground. - Asker yerde yaralı yatıyordu.

yer
spot

Tom parked in his usual spot. - Tom her zamanki yerine parketti.

Tom got the key from its secret hiding spot and opened the door. - Tom gizli saklama yerinden anahtarı aldı ve kapıyı açtı.

gidilecek yer
destination

I can't change the direction of the wind, but I can adjust my sails to always reach my destination. - Rüzgarın yönünü değiştiremem ama gidilecek yere ulaşmak için her zaman yelkenlerimi ayarlayabilirim.

They just arrived at their destination. - Onlar gidilecek yerlerine az önce vardılar.

hikâyenin geçtiği yer
setting
oturacak yer
seat

The seat of the chair needs repairing. - Sandalyenin oturacak yerinin tamir edilmesi gerekiyor.

yer ayırtma
booking
yer ayırmak
book
iyi korunan yer
bastion
yer gösterici
usher
Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer
Once bitten twice shy
gizli yer
recess
gözlerden uzak yer
seclusion
inci avlanan yer
pearl fishery
kalacak yer
quarters
kalacak yer
rooms
orakla bir defada biçilen yer
swath
sık sık gidilen yer
haunt
yer
(Bilgisayar) to
yer
terrain

Situated on hilly terrain, the cathedral can be seen from a long distance. - Tepelik arazide yer alan katedral uzun bir mesafeden görülebilir.

yer almak
1. to be located in, be situated in (a place): Fethi ön sırada yer alıyor. Fethi's in the front row. 2. (for someone) to be involved in, have a part in (a job, a project). 3. to be in, appear in
yer almak
appear in
yer almak
to take part

They want to take part in the Olympic Games. - Olimpiyat Oyunları'nda yer almak istiyorlar.

The important thing is not to win the game, but to take part in it. - Önemli olan oyunda kazanmak değil, oyunun içinde yer almak.

yer almak
be in

I don't want to be involved in this affair. - Ben bu işin içinde yer almak istemiyorum.

yer ayırtmak
to book
yer vermek
allow for
yüksek yer
high

It must be nice to have friends in high places. - Yüksek yerlerde arkadaşlara sahip olmak güzel olmalı.

I still have friends in high places. - Hala yüksek yerlerde arkadaşlarım var.

çevrilmiş yer
inclosure
(bir yer)den
from
-de yer almak
join in
ambar gibi (yer)
cavernous
ancak yer yer iyi olan
spotty
arka yer
back seat
bilinmeyen yer
ultima thule
bir yer
anywhere

Tom says he thinks he could live anywhere. - Tom herhangi bir yerde yaşayabileceğini sandığını söylüyor.

Are you going anywhere? - Bir yere gidiyor musun?

brezilya yer fıstığı
(Gıda) cashew
derin yer
trough
ders okutulan yer
class
dipsiz gibi görünen yer
abyss
durgun yer
backwater
düz yer
level area
gezilecek yer
ambulatory
gidilecek yer
(Bilgisayar) go to what
gizli yer
recesses
hava-yer
(Havacılık) air-ground
her yer
anywhere

His daughter is eager to go with him anywhere. - Kızı onunla her yere gitmeye hevesli.

That kind of thing can't be found just anywhere. - O tür şey her yerde bulunamaz.

her yer
everyplace
her yer
(deyim) up hill and down dale
her yer
every place
ihmal edilmiş yer
desolate
ikamet edilen yer
residence
kirli ve düzensiz (yer)
slatternly
sesle yer belirleme
echolocation
suni yer çekimi
(Askeri) artificial gravity
sıfır yer çekimi
(Askeri) zero gravity
uydu yer bağı
downlink
uydu-yer bağı
(Bilgisayar) downlink
uzak yer
distance
yakın yer
vicinity
yeni yer
(Bilgisayar) new location
yer
facility
yer
swatch
yer
bin

I use a three-ring binder for all my subjects instead of a notebook for each one. - Her biri için bir dizüstü bilgisayar yerine bütün konularım için üç halkalı klasör kullanırım.

yer
venture
yer
point

Instead of beating around the bush, Jones got straight to the point. - Lafı dolandırmak yerine, Jones doğrudan konuya girdi.

His speech was to the point. - Onun konuşması tam yerindeydi.

yer
party

I'm really glad you decided to come to our party instead of staying at home. - Evde kalma yerine partimize gelmenize karar verdiğinize gerçekten memnun oldum.

The floor was strewn with party favors: torn noisemakers, crumpled party hats, and dirty Power Ranger plates. - Yer partiden kalanlar yüzünden dağınıktı: Yırtık gürültüyapıcılar, kırışık parti şapkaları, ve kirli Power Ranger tabakları.

yer
feature
yer
(Bilgisayar) in
yer
terrane
yer
yard
yer
employment
yer
duty

You must fulfill your duty. - Görevini yerine getirmelisin.

Try to fulfill your duty. - Görevini yerine getirmeye çalış.

yer
(Havacılık) spool
yer
trace

The police looked everywhere and couldn't find any trace of Tom. - Polis her yere baktı ve Tom'la ilgili herhangi bir iz bulamadı.

This security system allows us to trace employees movements anywhere they go. - Bu güvenlik sistemi çalışanların hareketlerini gittikleri yerde izlemelerine izin verir.

yer
housing
yer
(Askeri) catchall
yer
residence
yer
scar

The natives are scared of this place. - Yerliler buradan korkuyorlar.

She's out there somewhere alone and scared. - O orada bir yerde yalnız ve korkmuş.

yer
(Bilgisayar) topo
yer
mark

Is there anywhere I can go to find a flea market? - Herhangi bir yerde gidebileceğim bir bit pazarı var mı?

Open-air markets sell food grown on local farms. - Açık hava pazarları yerel çiftliklerde yetiştirilen gıdaları satar.

yer
subterranean
yer almak
come in on
yer almak
rank

According to the American journal International Living, Uruguay is ranked among the twenty safest countries in the world. - Amerikan dergisi Uluslararası Yaşam'a göre, Uruguay dünyada en güvenli yirmi ülke arasında yer almaktadır.

Cotton ranks among the world's most important crops. - Pamuk, dünyanın en önemli ürünleri arasında yer almaktadır.

yer almak
fall into
yer almak
go in for
yer almak
precondition
yer almak
put in an appearance
yer almak
be located in
yer almak
be in the swim
yer almak
rank among
yer almak
go on
yer almak
(Kanun) enter
yer almak
figure
yer almak
be situated in (a place)
yer almak
fall within
yer almak
rank as
yer almak
take part

They want to take part in the Olympic Games. - Olimpiyat Oyunları'nda yer almak istiyorlar.

The important thing is not to win the game, but to take part in it. - Önemli olan oyunda kazanmak değil, oyunun içinde yer almak.

yer almak
(for someone) have a part in
yer etmek
strike
yer etmek
etch
yer etmek
make an impression
yer etmek
leave a mark
yer vermek
give (somebody) a seat
yer vermek
allow (something) happen
yer vermek
give a place
yüksek yer
upland
yırtık yer
tear
önemli yer
key position
ıssız yer
desolate
ıssız yer
the wild
ıssız yer
wilderness
yer
site

Dan sent the machines to a site where they would be dismantled. - Dan makineleri sökülecekleri bir yere gönderdi.

This site is ideal for our house. - Bu yer bizim ev için idealdir.

serin yer
cool
adı çıkmış yer veya kimse
byword
hamam gibi yer
furnace
boş yer var
Vacancy
uygun yer
niche
Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer
(Atasözü) - Once burnt twice shy.- A burnt (bunt) child dreads the fire
ekilen yer
Additional locations
ekilen yer, mezraa
sown land, mezraa
ekini bol ve ucuz olan yer
abundant and cheap, where crops
eğimli yer
slope
faaliyetin gerçekleştiği yer
site of action
iki borunun birleştiği yer
the place where the two pipes together
kalacak yer sağlamak
accommodate
ocağın başında yemek yenilen yer
renovated dining space at the beginning of the stove
oyuk yer
hollow
pazar kurulan yer
established in the market place
sığ yer
shoal
viran yer
ruinous place
yer alan
appearing in
yer alan
located in

Norway, located in Northern Europe, is a highly developed country. - Kuzey Avrupa'da yer alan Norveç çok gelişmiş bir ülkedir.

Croatia is a country located in the southeastern part of Europe. - Hırvatistan, Avrupa'nın güneydoğu kesiminde yer alan bir ülkedir.

yer almak
Take place
yer alması
take place
yer alt
where lower
yer bırakmak
place to leave
yer hostesi
ground hostess
yer minderi
place mat
yer pelidi
Location of Pelit
yer tutmak
to occupy a place
yer yuvarı
Rounds of place
yer yüzü
land surface
yer çekimsiz
where gravity
müşterek taktik yer istasyonu (Kara Kuvvetleri); müşterek taktik yer istasyonu (
(Askeri) joint tactical ground station (Army); joint tactical ground station (Army and Navy); joint tactical ground system
ortak yer istasyonu; Kıta Amerikası yer istasyonu
(Askeri) common ground station; continental United States ground station
yer/araç lazerli yer bulma aracı
(Askeri) ground/vehicle laser locator designator
Englisch - Englisch

Definition von yer yer im Englisch Englisch wörterbuch

-yer
Agent suffix, equivalent to -er, appended to some nouns
what's yer poison
Eye dialect spelling of what's your poison
yer
you

'Still, yer got nice looks,' said Ella.

yer
you're

Yer a lotta nosey parkers.

yer
yeah; yes
yer
your

'Make yer way down to the station,' he said.

Türkisch - Türkisch
Birçok yerde
fasla fasla
yer elması
(Botanik, Bitkibilim) Bu bitkinin besin olarak yararlanılan kök sapı
yer elması
(Botanik, Bitkibilim) Birleşikgillerden, kök sapları yumru durumunda olan bir bitki (Helianthus tuberosus)
Englisch - Türkisch

Definition von yer yer im Englisch Türkisch wörterbuch

till yer
yer kadar
yer yer

    Aussprache

    Etymologie

    [ &r; after some vowels, ] (noun suffix.) Middle English -er, -ere, -ier, -iere; partly from Old English -ere ; partly from Old French -ier, -iere, from Latin -arius, -aria, -arium -ary; partly from Middle French -ere, from Latin -ator -or; more at -ARY, -OR.
Favoriten