Ambulances don't have to stop at red lights, but they usually slow down.
- Cankurtaranlar kırmızı ışıklarda durmak zorunda değiller ama genellikle yavaşlarlar.
Shouldn't we slow down?
- Yavaşlamamız gerekmiyor mu?
Tom slowed down at the stop sign, but didn't stop.
- Tom dur işaretinde yavaşladı, ancak durmadı.
After the first year, the patient's recovery slowed to a standstill.
- Birinci yıldan sonra, hastanın iyileşmesi durma noktasında yavaşladı.
Speak slower, please.
- Lütfen daha yavaş konuşun.
Japan's foreign aid is decreasing in part because of an economic slowdown at home.
- Japonya'nın dış yardımları yurttaki ekonomik yavaşlamadan dolayı kısmen azalıyor.
We have to slow down.
- Yavaşlamak zorundayız.
You may want to slow down a bit.
- Biraz yavaşlamak isteyebilirsin.
We have to slow down.
- Yavaşlamak zorundayız.
Tom has no plans to slow down.
- Tom'un yavaşlamak için hiçbir planı yok.
Could you speak more slowly, please?
- Lütfen daha yavaş konuşabilir misin?
Please speak more slowly.
- Lütfen daha yavaş konuşun.
Tom speaks slower than Bill.
- Tom, Bill'den daha yavaş konuşur.
Could you talk a little slower?
- Biraz daha yavaş konuşabilir misiniz?
The balloon descended gradually as the air came out.
- Hava boşalırken balon yavaşça indi.
The sky has gradually clouded over.
- Gökyüzü yavaşça bulutlandı.
I just felt slow and sluggish.
- Ben sadece yavaş ve halsiz hissettim.
Tom gave Mary a gentle push.
- Tom, Mary'yi yavaşça itti.
He may be the slowest one in our class.
- O sınıfımızdaki en yavaş kişi olabilir.
Tatoeba is the slowest site.
- Tatoeba en yavaş sitedir.
The Phantom slowly, gravely, silently, approached.
- Hayalet yavaş yavaş, ciddi, sessizce yaklaştı.
You may want to slow down.
- Yavaşlamak isteyebilirsin.
We have to slow down.
- Yavaşlamak zorundayız.