yaparak

listen to the pronunciation of yaparak
Türkisch - Englisch
making

She spends her free time making dolls. - O, boş zamanını oyuncak bebekler yaparak harcar.

She became rich by making ceramic pieces. - O, seramik eser yaparak zengin oldu.

doing

What activity do you spend most of your time doing? - Zamanının çoğunu hangi etkinliği yaparak geçirirsin?

I want to spend more time doing things that matter. - Önemli olan şeyleri yaparak daha fazla zaman harcamak istiyorum.

yap
do
yap
did

The chief engineer did research hand in hand with his assistant. - Başmühendis, asistanı ile el ele araştırma yaptı.

Did you do it by yourself? - Onu kendin mi yaptın?

yap
does

Regardless of what he does, he does it well. - Yaptığını düşünmeden, onu iyi yapar.

Why doesn't anybody translate my sentences? - Neden kimse cümlelerimin çevirisini yapmıyor?

ev işleri yaparak aile yanında kalmak
au pair
yap
{f} doing

I'm doing this for you. - Bunu senin için yapıyorum.

Translating sentences on Tatoeba is more fun than doing homework. - Tatoeba'da cümleleri çevirmek ev ödevi yapmaktan daha eğlenceli.

alem yaparak
carousing
banyo yaparak
bathing
boks yaparak
(Spor) boxing
bunu yaparak
by doing so
huysuzluk yaparak
cantankerously
hırsızlık yaparak
housebreaking
indirim yaparak
(Ticaret) damping
piknik yaparak
backpacking
pratik yaparak öğrenmek
(deyim) pick up
yap
(Bilgisayar) do it

You must do it yourself. - Onu kendin yapmalısın.

Did you do it by yourself? - Onu kendin mi yaptın?

yap
made of

This table is made of wood. - Bu masa tahtadan yapılmıştır.

I want a suit made of this material. - Bu kumaştan yapılmış bir takım elbise istiyorum.

yap
{f} making

Making such a judgement may lead to wrong ideas. - Öyle bir yargılama yapmak yanlış fikirlere yönlendirebilir.

Tom worries about making mistakes at work. - Tom, iş yaparken yapılan hatalardan endişeleniyor.

yap
{f} performing

Tom saved Mary's life by performing the Heimlich maneuver. - Tom Heimlich manevrasını yaparak Mary'nin hayatını kurtardı.

The coroner is performing an autopsy on Tom to find out why he died. - Adli tabip onun neden öldüğünü bulmak için Tom üzerinde bir otopsi yapıyor.

yap
hold in
yap
{f} done

He cannot have done such a thing. - Öyle bir şey yapmış olamaz.

It can be done in a day. - O, bir günde yapılabilir.

yap
made up

She made up her face in 20 minutes. - O, 20 dakika içinde yüzüne makyaj yaptı.

A molecule is made up of atoms. - Bir molekül atomlardan yapılmıştır.

yap
{f} make of

What do you make of that? - Onunla ilgili ne yaparsın?

What did you make of that? - Onunla ilgili ne yaptın?

yap
held in

Parliamentary elections will be held in Germany in 2017. - Parlamento seçimleri 2017'de Almanya'da yapılacak.

Before the match, an opening ceremony was held in the Yoyogi stadium. - Maçtan önce Yoyogi stadyumunda bir açılış töreni yapıldı.

yap
commit

The committee had a long session. - Komite uzun bir oturum yaptı.

Many atrocities were committed during the war. - Savaş boyunca birçok zulüm yapıldı.

yap
{f} made

Butter is made from milk. - Tereyağı sütten yapılır.

She made coffee for all of us. - O hepimiz için kahve yaptı.

yap
make&
yap
make

The teacher is angry, so please do not make noise in the classroom! - Öğretmen kızgın, bu nedenle lütfen sınıfta gürültü yapmayın!

The baby is asleep. Don't make a noise. - Bebek uyuyor. Gürültü yapmayın.

-yaparak
-By
yap
committed

He committed an illegal act. - O, yasa dışı bir eylem yaptı.

Tom committed a bank robbery. - Tom bir banka soygunu yaptı.

blöf yaparak kurtulmak
bluff it out
böyle yaparak
in so doing
dalış yaparak tekrar yükselme
dip
düello yaparak şerefini koruma
satisfaction
ev işleri yaparak
au pair
ev işleri yaparak aile yanında kalan kız
au pair girl
fazla mesai yaparak
overtime
fotosentez yaparak
(Biyoloji) photosynthetically
hatalar yaparak öğrenmek
learn the hard way
hile yaparak yenmiş
euchring
hırsızlık yaparak çalmak
burglarize
hırsızlık yaparak çalmak
burgle
jest yaparak
drolly
misilleme yaparak
retaliatingly
onur meselesi yaparak
(Konuşma Dili) in honour bound
pike yaparak bombalamak
divebomb
plan yaparak
scheming
reklam yaparak
(Ticaret) publicizing
set yaparak korumak
dike
tahsil yaparak
learnedly
volta yaparak karadan kurtulmak
claw off shore
volta yaparak karadan kurtulmak
claw off
çocuk bakımı yaparak
au pair
çıkma yaparak açıklamak
annotate
şaka yaparak
facetiously
Englisch - Englisch

Definition von yaparak im Englisch Englisch wörterbuch

Yap
An atoll in the Caroline Islands of western Micronesia
yap
To bark; to yelp
yap
informal terms for the mouth
yap
A badly behaved child, a brat
yap
A bark; a yelp
yap
To talk, especially excessively
yap
{f} yelp, bark; talk noisily or foolishly; chatter
yap
The mouth, which produces speech
yap
An informal talk
yap
{i} yelp, bark; chatter, foolish talk; uncouth person; mouth (Slang)
yap
The high-pitched bark of a small dog
yap
Of a small dog, to bark
yap
If a small dog yaps, it makes short loud sounds in an excited way. The little dog yapped frantically. An island group and state of the Federated States of Micronesia in the western Caroline Islands of the western Pacific Ocean. Discovered by the Spanish in 1791, it became part of a Japanese mandate after 1920 and fell to U.S. forces in 1945. the sound a small dog makes when it yaps
yap
bark in a high-pitched tone; "the puppies yelped"
Dänisch - Türkisch

Definition von yaparak im Dänisch Türkisch wörterbuch

Yap
saçmalama
yaparak
Favoriten