If you see a mistake, then please correct it.
- Eğer bir yanlış görürsen sonra lütfen düzelt.
I think there's a mistake in my bill.
- Faturamda bir yanlışlık olduğunu düşünüyorum.
Correct me if I am wrong.
- Eğer yanlış yaparsam beni düzelt
She told me how it was wrong to steal.
- O bana hırsızlığın ne kadar yanlış bir şey olduğunu anlattı.
When I tried to log in yesterday, I got the error message: Incorrect password.
- Dün oturum açmaya çalıştığımda bir hata mesajı aldım: Yanlış Şifre.
I thank you sincerely for having shown me the errors.
- Bana yanlışlarımı gösterdiğin için sana içtenlikle teşekkür ederim.
He broke the machine by using it incorrectly.
- O, yanlış kullanarak makineyi bozdu.
He answered incorrectly.
- O yanlış cevap verdi.
She was disqualified from the race for two false starts.
- O, iki yanlış başlama yüzünden yarıştan diskalifiye edildi.
It seems that the news was false.
- Haber yanlışmış gibi görünüyor.
If you see a mistake, then please correct it.
- Eğer bir yanlış görürsen sonra lütfen düzelt.
I took his umbrella by mistake.
- Yanlışlıkla onun şemsiyesini aldım.
I believe this is inaccurate.
- Bunun yanlış olduğuna inanıyorum.
The wall clock of the living room is inaccurate.
- Oturma odasının duvar saati yanlış.
Nothing could be more misguided.
- Hiçbir şey daha yanlış yönlendirilmiş olamazdı.
Something seemed amiss.
- Bir şey yanlış görünüyordu.
Something amiss was going on.
- Yanlış bir şeyler oluyordu.
Some bugs were fixed.
- Bazı yanlışlar düzeltildi.
Two wrongs don't make a right.
- İki yanlış bir doğru etmez.
Two wrongs do make a right.
- İki yanlış bir doğru eder.
A fault common to scientists is mistakenly believing that every problem has a technical solution.
- Bilim adamlarına göre yaygın bir hata her problemin teknik bir çözümü var olduğuna yanlışlıkla inanmaktır.
With all his faults, he is respected by everybody.
- Tüm yaptığı yanlışlarına rağmen, herkes tarafından saygı duyulur.
The war resulted from a mistaken policy.
- Savaş yanlış bir politikadan sonuçlandı.
Tom is often mistaken for a student.
- Tom sık sık yanlışlıkla bir öğrenciye benzetilir.
This letter is wrongly addressed.
- Bu mektuba yanlış adres yazılmış.
You were wrongly accused.
- Sen yanlış yere suçlandın.
There was nothing wrong with their ability, it was just that the expense for each unit was so vast that the cost performance was bad.
- Onların yeteneğiyle ilgili yanlış bir şey yoktu, o sadece maliyet performansı kötü olan her bir ünite için giderin çok yüksek olmasıydı.
Tom speaks French so badly that he is often misunderstood.
- Tom Fransızcayı o kadar kötü konuşuyor ki çoğunlukla yanlış anlaşılıyor.