yanabilen

listen to the pronunciation of yanabilen
Türkisch - Englisch
(Jeoloji) flammable
Capable of burning, especially a liquid
Any flammable substance
Subject to easy ignition and rapid flaming combustion
Easily set on fire
means capable of being easily ignited, burning intensely, or having a rapid rate of flame spread
Inflammable
Anything that will ignite easily and burn rapidly The National Fire Protection Association and the Department of Transportation (DOT) define flammable liquids as those having a flash point less than 100 F and a vapor pressure of not over 40 psia at 100 F
Flammable chemicals, gases, cloth, or other things catch fire and burn easily. flammable liquids such as petrol or paraffin. = inflammable. something that is flammable burns easily inflammable, nonflammable nonflammable (flammare )
capable of being ignited and burning in air
Able to ignite below 100°F
Describes any solid, liquid, vapor, or gas that ignites easily and burns rapidly
Burns easily Paint, thinners and other solvents, and auto products are the most flammable home products Look for words on the product label like: "Do not use near heat or flame " "Combustible " "Do not smoke while using this product "
The warning label designed to inspire purchase
Chemicals with a flash point below 200oF (93 3oC)
Catches on fire easily and burns rapidly The National Fire Protection Agency and the U S Department of Transporation define a flammable liquid as having a flash point below lOO0F (37 80C) Same as Inflammable
A material having a flashpoint lower than 100 degrees Fahrenheit
Describes any material that can be ignited easily and that will burn rapidly
Defined by DOT and NFPA as a liquid with a flash point below 100 degrees F Flammable liquids are
A liquid as defined by NFPD and DOT as having a flash point below 37 8°C (100°F)
Describes any solid, liquid, vapor, or gas that will ignite easily and burn rapidly A flammable liquid is defined by NFPA and DOT as a liquid with a flash point below 100oF (37 8oC)
yan
side

You're by my side; everything's fine now. - Yanımdasın; şimdi her şey iyi.

The two houses stand side by side. - İki ev yan yana durur.

yan
lateral
yan
side; direction; place; auxiliary, subsidiary; askew, sidelong
yan
{s} collateral
yan
(Biyokimya) para

This paragraph is well written, but there is a mistake in the last sentence. - Bu paragraf iyi yazılmış ama son cümlede bir yanlışlık var.

yan
sidewise
yan
place

The accident took place near his home. - Kaza onun evinin yanında gerçekleşti.

The wrong time, the wrong place. - Yanlış zamanda, yanlış yerde.

yan
party

The house next door is a bit loud. I wonder if they're throwing a party. - Yandaki ev biraz gürültülü. Onların parti yapıp yapmadıklarını merak ediyorum.

Who was at the party beside Jack and Mary? - Partide Jack ve Mary'nin yanındaki kimdi?

yan
direction

The army was advancing in the wrong direction. - Ordu yanlış yönde ilerliyordu.

The birds flew away in all directions. - Kuşlar dört bir yana uçuştu.

yan
subsidiary
yan
auxiliary
yan
(Biyokimya) neighbouring
yan
flank
yan
part

Who was at the party beside Jack and Mary? - Partide Jack ve Mary'nin yanındaki kimdi?

What is the hard part of learning Japanese? - Japonca öğrenmenin zor yanı nedir?

yan
skew
yan
{f} glowing
yan
sideways

Tom looked sideways at Mary. - Tom yanlamasına Mary'ye baktı.

Inmates were forced to sleep in one cell, often sideways. - Tutuklular bir hücrede uyumaya zorlandı, sık sık yan yana.

yan
cockeyed
yan
{f} glow
yan
awry
yan
laterality
yan
wall

I was robbed of my wallet by the man sitting next to me. - Yanımda oturan adam tarafından cüzdanım soyuldu.

His bed is next to the wall. - Onun yatağı duvarın yanında.

yan
burned

Both buildings burned down. - Her iki bina da yandı.

Ten houses were burned down. - On ev yanıp kül oldu.

yan
by side

The two houses stand side by side. - İki ev yan yana durur.

We walked along side by side. - Biz yan yana yürüdük.

yan
(Biyokimya) neighbour

I'll leave a key with my next-door neighbour in case you get here before I do. - Buraya gelmeden önce buraya gelme ihtimaline karşı, yanımdaki kapı komşuma bir anahtar bırakacağım.

The neighbours have been banging about next door all morning. - Yan komşular sabahtan beri gürültü yapıyor.

yan
(a) side
yan
with; alongside, alongside of: Yanına hiç para alma! Don't take any money with you! Yanımda çalışıyor. He works alongside me
yan
asquint
yan
sideward
yan
aspect, side (of a matter)
yan
bye
yan
sidelong
yan
by
yan
parietal
yan
secondary
yan
part (of one's body): Her yanım ağrıyor. I ache all over
yan
subordinate

According to some experts the spoken language uses few subordinate clauses. - Bazı uzmanlara göre, konuşulan dil çok az sayıda yan cümleler kullanır.

The sentence has got too long again. Then just take out a few of the subordinate clauses. - Cümle tekrar uzun sürdü. O zaman birkaç yan cümleyi çokarın.

yan
ancillary
yan
neighborhood, vicinity, diggings: O yanlarda oturuyor. He lives in that area
yan
flanking
yan
in comparison with, alongside of: Hüsnü, Zühtü'nün yanında bir sıfırdır. Hüsnü's nothing compared to Zühtü
yan
lateral, side, located at or towards a side
yan
direction (line or course extending away from a given point)
yan
aslant
yan
rakish
yan
astray
Englisch - Englisch

Definition von yanabilen im Englisch Englisch wörterbuch

yan
one in common dialect (from Cumbrian sheep counting)
yan
one in common dialect
Türkisch - Türkisch

Definition von yanabilen im Türkisch Türkisch wörterbuch

YAN
(Osmanlı Dönemi) f. Hastanın sayıklaması
Yan
(Osmanlı Dönemi) HİZVE
Yan
kenar
Yan
nezt
yan
Tali
yan
Yön, sağ ve solun ortak adı, taraf
yan
İstekleri karşıt olan iki kişiden veya topluluktan biri
yan
Hastanın sayıklaması
yan
Savaş düzenindeki ordunun iki kanadından her biri
yan
Bir denklemde "=" işaretiyle ayrılmış olan iki anlatımdan her biri
yan
Birlikte, beraberinde olma: "Bir ara acıkıp yanlarında getirdikleri ekmek peyniri yediler."- N. Cumalı
yan
Üstte, altta, arkada veya önde olmayan
yan
Tali: "Siyasi partiler kadın kolu, gençlik kolu ve benzeri şekilde ayrıcalık yaratan yan kuruluşlar meydana getiremezler."- Anayasa
yan
Yön, sağ ve solun ortak adı, taraf: "Yaşlı garson yanımıza geldi."- Y. K. Karaosmanoğlu
yan
Ön, arka, alt ve üst dışında kalan bölümü
yan
Bir yana yönelerek
yan
Bedenin bir bölümü. Üstte, altta, arkada veya önde olmayan
yan
İkinci derece olan
yan
Ciltlenecek bir kitabın başına ve sonuna yerleştirilen beyaz ya da renkli kağıda verilen ad
yan
Bir şeyin ön, arka, alt ve üst dışında kalan bölümü: "Yolcuların girdiği iskele yanından kendini denize attı."- M. Ş. Esendal
yan
Üst
yan
Birlikte, beraberinde olma
yan
Bedenin bir bölümü
yan
Yer
yanabilen
Favoriten