yanıyor

listen to the pronunciation of yanıyor
Türkisch - Englisch
on fire

That building must be on fire. - Şu bina yanıyor olmalı.

When I got there, the house was on fire. - Ben oraya vardığımda, ev yanıyordu.

Achieving good results at a rapid rate

That striker has scored four goals so far - he's on fire!.

Being burned by fire
lighted up by or as by fire or flame; "forests set ablaze (or afire) by lightning"; "even the car's tires were aflame"; "a night aflare with fireworks"; "candles alight on the tables"; "blazing logs in the fireplace"; "a burning cigarette"; "a flaming crackling fire"; "houses on fire"
burning; angry; enthusiastic
yan
side

The two houses stand side by side. - İki ev yan yana durur.

Wherever you go, you see a lot of bicycles left on sidewalks near stations. - Nereye giderseniz gidin, istasyonların yanında kaldırımlar üstünde bırakılmış çok sayıda bisiklet görürsünüz.

yan
lateral
yan
side; direction; place; auxiliary, subsidiary; askew, sidelong
yan
{s} collateral
yan
(Biyokimya) para

This paragraph is well written, but there is a mistake in the last sentence. - Bu paragraf iyi yazılmış ama son cümlede bir yanlışlık var.

yan
sidewise
yan
place

The accident took place near his home. - Kaza onun evinin yanında gerçekleşti.

The wrong time, the wrong place. - Yanlış zamanda, yanlış yerde.

yan
party

A party will be held next Saturday, that is to say, on August 25th. - Gelecek Cumartesi, yani 25 Ağustos'ta bir parti düzenlenecek.

I suggest we go over to Tom's and help him get ready for the party. - Tom'un yanına gitmemizi ve ona partiye hazırlanması için yardım etmemizi öneriyorum.

yan
direction

The forest fire began to spread in all directions. - Orman yangını tüm yönlerde yayılmaya başladı.

The birds flew away in all directions. - Kuşlar dört bir yana uçuştu.

yan
subsidiary
yan
auxiliary
yan
(Biyokimya) neighbouring
yan
flank
yan
part

What is the hard part of learning Japanese? - Japonca öğrenmenin zor yanı nedir?

The house next door is a bit loud. I wonder if they're throwing a party. - Yandaki ev biraz gürültülü. Onların parti yapıp yapmadıklarını merak ediyorum.

yan
skew
yan
{f} glowing
yan
sideways

He edged sideways through the crowd. - O, kalabalığa yanlamasına sokuldu.

Inmates were forced to sleep in one cell, often sideways. - Tutuklular bir hücrede uyumaya zorlandı, sık sık yan yana.

yan
cockeyed
yan
{f} glow
yan
awry
yan
laterality
yan
wall

Some pickpocket stole my wallet on the train. - Bir yankesici trende cüzdanımı çaldı.

Please put the table next to the wall. - Lütfen masayı duvarın yanına koy.

yan
burned

The fire burned up brightly. - Ateş parlak bir şekilde yandı.

She was burned so extensively that her children no longer recognized her. - O kadar yoğun yandı ki çocukları onu artık tanımadı.

yan
by side

The old couple sat side by side. - Yaşlı çift yan yana oturuyordu.

We walked along side by side. - Biz yan yana yürüdük.

yan
(Biyokimya) neighbour

The neighbours have been banging about next door all morning. - Yan komşular sabahtan beri gürültü yapıyor.

I'll leave a key with my next-door neighbour in case you get here before I do. - Buraya gelmeden önce buraya gelme ihtimaline karşı, yanımdaki kapı komşuma bir anahtar bırakacağım.

yan
(a) side
yan
with; alongside, alongside of: Yanına hiç para alma! Don't take any money with you! Yanımda çalışıyor. He works alongside me
yan
asquint
yan
sideward
yan
aspect, side (of a matter)
yan
bye
yan
sidelong
yan
by
yan
parietal
yan
secondary
yan
part (of one's body): Her yanım ağrıyor. I ache all over
yan
subordinate

According to some experts the spoken language uses few subordinate clauses. - Bazı uzmanlara göre, konuşulan dil çok az sayıda yan cümleler kullanır.

The sentence has got too long again. Then just take out a few of the subordinate clauses. - Cümle tekrar uzun sürdü. O zaman birkaç yan cümleyi çokarın.

yan
ancillary
yan
neighborhood, vicinity, diggings: O yanlarda oturuyor. He lives in that area
yan
flanking
yan
in comparison with, alongside of: Hüsnü, Zühtü'nün yanında bir sıfırdır. Hüsnü's nothing compared to Zühtü
yan
lateral, side, located at or towards a side
yan
direction (line or course extending away from a given point)
yan
aslant
yan
rakish
yan
astray
Englisch - Englisch

Definition von yanıyor im Englisch Englisch wörterbuch

yan
one in common dialect (from Cumbrian sheep counting)
yan
one in common dialect
Türkisch - Türkisch

Definition von yanıyor im Türkisch Türkisch wörterbuch

YAN
(Osmanlı Dönemi) f. Hastanın sayıklaması
Yan
(Osmanlı Dönemi) HİZVE
Yan
kenar
Yan
nezt
yan
Tali
yan
Yön, sağ ve solun ortak adı, taraf
yan
İstekleri karşıt olan iki kişiden veya topluluktan biri
yan
Hastanın sayıklaması
yan
Savaş düzenindeki ordunun iki kanadından her biri
yan
Bir denklemde "=" işaretiyle ayrılmış olan iki anlatımdan her biri
yan
Birlikte, beraberinde olma: "Bir ara acıkıp yanlarında getirdikleri ekmek peyniri yediler."- N. Cumalı
yan
Üstte, altta, arkada veya önde olmayan
yan
Tali: "Siyasi partiler kadın kolu, gençlik kolu ve benzeri şekilde ayrıcalık yaratan yan kuruluşlar meydana getiremezler."- Anayasa
yan
Yön, sağ ve solun ortak adı, taraf: "Yaşlı garson yanımıza geldi."- Y. K. Karaosmanoğlu
yan
Ön, arka, alt ve üst dışında kalan bölümü
yan
Bir yana yönelerek
yan
Bedenin bir bölümü. Üstte, altta, arkada veya önde olmayan
yan
İkinci derece olan
yan
Ciltlenecek bir kitabın başına ve sonuna yerleştirilen beyaz ya da renkli kağıda verilen ad
yan
Bir şeyin ön, arka, alt ve üst dışında kalan bölümü: "Yolcuların girdiği iskele yanından kendini denize attı."- M. Ş. Esendal
yan
Üst
yan
Birlikte, beraberinde olma
yan
Bedenin bir bölümü
yan
Yer
yanıyor
Favoriten