When only death remains, the last resort is to beg for food.
- Sadece ölüm kaldığında, son çare yiyecek için yalvarmaktır.
I had to beg my friends to come.
- Arkadaşlarımın gelmesi için yalvarmak zorunda kaldım.
Begging from unknown entities isn't wise.
- Bilinmeyen varlıklara yalvarmak akıllıca değil.
It broke my heart to see her begging for food.
- Onu yiyecek için yalvarmasını görmek kalbimi kırdı.
Layla started praying.
- Leyla yalvarmaya başladı.
She implored him to come back.
- O onun geri gelmesi için yalvardı.
The sick child's mother implored the doctor to come immediately.
- Hasta çocuğun annesi hemen gelmesi için doktora yalvardı.
She pleaded with him to stay a little bit longer.
- O, biraz daha uzun kalması için ona yalvardı.
She pleaded with him to not leave.
- O, ona gitmemesi için yalvardı.
Do not abandon us, I entreat.
- Bizi terk etmeyin, yalvarıyorum.
She looked at me with a passionate expression of entreaty.
- O bana tutkulu bir yalvarma ifadesiyle baktı.
She looked at me with a passionate expression of entreaty.
- O bana tutkulu bir yalvarma ifadesiyle baktı.
Layla started praying.
- Leyla yalvarmaya başladı.