Definition von yagmur im Türkisch Englisch wörterbuch
- yağmur
- rain
I was caught in the rain on my way home.
- Eve dönerken yağmura yakalanmıştım.
The meeting was canceled because of the rain.
- Yağmur nedeniyle toplantı iptal edildi.
- yağmur
- hail
The mafia boss was killed in a hail of machine gun fire.
- Mafya babası makineli tüfek ateşi yağmurunda öldürüldü.
The street fight was interrupted with a hail of gunfire.
- Sokak kavgası, silah ateşi yağmuru ile kesildi.
- yağmur
- pluvial
- yağmur
- deluge
The teacher was deluged with questions.
- Öğretmen soru yağmuruna tutuldu.
- yağmur
- waterworks
- yağmur
- hailstorm
- yağmur
- rain; barrage
- yağmur
- barrage
- yağmur
- pluvious
- yağmur
- naga
- yağmur
- the wet
- yağmur
- stream
- yağmur
- rain fall
- yağmur
- volley
- yağmur
- it is raining
- yağmur
- wet
They got thoroughly wet in the rain.
- Onlar yağmurda tamamen ıslandılar.
He was wet to the skin from the rain.
- Yağmurdan iliklerine kadar ıslandı.
- yağmur yağmak
- rain
It's about to rain; bring in the clothes.
- Yağmur yağmak üzere; giysileri getir.
It's been raining for about a week.
- Yaklaşık bir haftadır yağmur yağmaktadır.
- yağmur damlası
- rain drop
- yağmur tanesi
- A drop of rain
- Yağmur yağarken küpünü doldur
- Make hay while the sun shines
- yağmur alan taraf
- weather side
- yağmur borusu
- downspout
- yağmur boşanmak
- for rain suddenly to come bucketing down
- yağmur bulutu
- nimbus
- yağmur bulutu
- storm cloud
- yağmur bulutu
- nimbus cloud
- yağmur damlası
- raindrop
A raindrop splashed on her cheek.
- Bir yağmur damlası onu yanağına sıçradı.
Now the first raindrops are already falling.
- Şimdi ilk yağmur damlası düşüyor.
- yağmur deresi
- eaves trough
- yağmur duası ritual prayer
- for rain (said during a drought)
- yağmur efekti
- drencher
- yağmur fırtınası
- rainstorm
I got caught in a rainstorm.
- Bir yağmur fırtınasında yakalandım.
We got caught in a rainstorm.
- Bir yağmur fırtınasında yakalandık.
- yağmur geçirmez
- rainproof
This coat is rainproof.
- Bu palto yağmur geçirmez.
- yağmur gibi
- fast and thickly
- yağmur haslığı
- fastness to rain
- yağmur kervan çulluğu
- (Tabiat Doğa) (kuş, Fam: çullukgiller) whimbrel
- yağmur mevsimi
- rainy season
The rainy season has set in.
- Yağmur mevsimi başladı.
I wonder if the rainy season isn't coming soon.
- Yağmur mevsiminin yakında gelip gelmeyeceğini merak ediyorum.
- yağmur mevsimi
- rains
- yağmur miktarını artırma
- rainmaking
- yağmur olsa kimsenin tarlasına düşmez/yağmaz
- (Konuşma Dili) He won't lift a finger to help anybody
- yağmur ormanı
- rain forest
We hiked through a tropical rain forest when we visited Brazil.
- Brezilya'yı ziyaret ettiğimizde bir tropikal yağmur ormanını gezdik.
- yağmur seli
- freshet
- yağmur sularını ayıran dağ sırası
- divide
- yağmur suyu
- rainwater
The rainwater evaporates on a hot day.
- Yağmur suyu sıcak bir günde buharlaşır.
The bucket was full of rainwater.
- Kova yağmur suyuyla doluydu.
- yağmur suyu
- rain water
- yağmur suyunun oluşturduğu kanal
- ditch
- yağmur yazıcısı
- recording rain gauge
- yağmur yağacak gibi
- watery
- yağmur yağacak gibi hava
- watery sky
- yağmur yağacağa benziyor
- there is a threat of rain
- yağmur yağarken küpünü doldurmak
- to make hay while the sun shines
- yağmur yağdıran büyücü
- rainmaker
- yağmur yağmak
- to rain
- yağmur yağmazsa
- if the rain keeps off
- yağmur yağıyor
- It's raining
- yağmur yağıyor
- It rains
- yağmur yemek
- to get wet in the rain
- yağmur çiseliyor
- it is misting
- yapay olarak yağmur yağdırma
- rainmaking
- kısa süreli yağmur
- shower
- şiddetli yağmur
- pour
It was pouring rain all morning long.
- Sabah saatlerinde şiddetli yağmur yağıyordu.
It poured for three days.
- Üç gün şiddetli yağmur yağdı.
- siyah yağmur
- (Çevre) black rain
- ince yağan yağmur
- fine rain
- sağanak yağmur
- rain showers
- sağnak yağmur
- pouring rain
- şiddetli yağmur
- cloudburst
- ara sıra yağmur yağan
- showery
- bardaktan boşanırcasına yağan yağmur
- pelting rain
- bardaktan boşanırcasına yağmur yağmak
- to rain cats and dogs, to rain buckets, to bucket (down), to teem
- bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor
- It is raining cats and dogs
- erik yağmur
- (Meteoroloji) plum rains
- güneşli havada yağan yağmur
- sun shower
- hafif yağmur
- shower
- hafif yağmur
- thin rain
- karla karışık yağmur
- sleet
- kuvvetle vurmak (yağmur)
- slash against
- kuvvetle vurmak (yağmur)
- slash across
- sağanak yağmur
- curtain of rain
- senelik yağmur
- annual rainfall
- suni yağmur
- artificial rain
- tropik yağmur ormanları
- tropical rain forest
- yağmurlar
- rains
The heavy rains caused the river to flood.
- Şiddetşi yağmurlar nehrin taşmasına neden oldu.
A typhoon hit Tokyo on Wednesday with strong winds and heavy rains stopping public transportation.
- Bir tayfun kuvvetli rüzgarlarla ve toplu taşıma araçlarını durduran şiddetli yağmurlarla çarşamba günü Tokyo'yu vurdu.
- yerel yağmur
- convectional rain
- yerel yağmur
- convectional rein
- yıllık yağmur
- annual rainfall
- çiseleyen yağmur
- drizzle
- şiddetli ve ani yağmur
- waterspout
- şiddetli yağmur
- driving rain
- şiddetli yağmur
- heavy rain
The heavy rain made them put off their departure.
- Şiddetli yağmur, onların kalkışını erteledi.
The heavy rain prevented us from going fishing.
- Şiddetli yağmur balık tutmaya gitmemizi engelledi.
- şiddetli yağmur
- downpour