yaşta

listen to the pronunciation of yaşta
Türkisch - Englisch
at the age
yaş
age

At the age of six he had learned to use the typewriter and told the teacher that he did not need to learn to write by hand. - Altı yaşında o, daktiloyu kullanmayı öğrendi ve öğretmenine el ile yazmayı öğrenmesine gerek kalmadığını söyledi.

He has a son of your age. - Senin yaşında bir oğlu var.

yaş
wet

I wet the bed until I was ten years old. - Ben on yaşına kadar yatağı ıslatırdım.

This grass is too wet to sit on. - Bu çim üstüne oturmak için çok yaş.

yaş
humid
yaş
dank
yaş
sappy
yaş
year; winter
yaş
{i} year

I learned to play guitar when I was ten years old. - On yaşındayken gitar çalmayı öğrendim.

My father is only fifteen years old. - Benim babam sadece on beş yaşında.

yaş
fresh

Fish like carp and trout live in fresh water. - Sazan ve alabalık gibi balıklar tatlı suda yaşamaktadır.

Fish such as carp and trout live in fresh water. - Sazan ve alabalık gibi balıklar tatlı suda yaşar.

yaş
(Gıda) moisture
yaş
vintage
yaş
new

John lives in New York. - John New York'ta yaşar.

Older people are often afraid of trying new things. - Yaşlı insanlar sık sık yeni şeyleri denemekten korkarlar.

yaş
young

She is five years younger than me. - O, benden beş yaş küçük.

He is five years younger than me. - O, benden beş yaş küçük.

küçük yaşta izci çocuk
Boy Scout at a young age
yaş
in age
Akıl yaşta değil baştadır
Age is no guarantee of wisdom
erken yaşta evlilik
early marriage
evlenecek yaşta
nubile
evlenecek yaşta olmak
to be of an age to marry
genç yaşta
early in life
genç yaşta ölmek
(deyim) not make old bones
genç yaşta ölmek
die prematurely
yaş
damp; moist
yaş
slang bad, rough, tough
yaş
slang alcohol, liquor, booze
yaş
tears (in a person's eyes): bir damla yaş a tear
yaş
fresh (fruit) (as opposed to dried)
yaş
tear

This song is so moving that it brings tears to my eyes. - Bu şarkı o kadar acıklı ki gözlerimi yaşarttı.

Tears came to my eyes. - Gözlerimden yaşlar geldi.

yaş
clammy
yaş
time of life

The best time of life is when we are young. - Yaşamın en iyi zamanı genç olduğumuz zamandır.

The best time of life is when you are young. - Yaşamın en iyi zamanı genç olduğun zamandır.

yaş
unseasoned
çocuk yaşta evli kadın
child wife
çok genç yaşta
at a tender age