I respect the elderly.
- Yaşlılara saygı duyarım.
The police officer on duty sensed an elderly man coming up behind him.
- Görevli memur arkasından yaşlı bir adamın geldiğini hissetti.
The middle aged man was charged with assault.
- Orta yaşlı adam tecavüz ile suçlandı.
Layla and Sami aged up and wrinkled up.
- Leyla ve Sami yaşlı ve kırışmıştılar.
Yumi Ishiyama is the oldest member of Team Lyoko.
- Yumi Ishiyama, Lyoko takımının en yaşlı üyesidir.
The old man was hard of hearing.
- Yaşlı adam duymakta zorlanıyor.
Tickets are $30 for general admission and $20 for students and seniors.
- Biletler genel giriş için 30 dolar ve öğrencilerle yaşlılar için 20 dolardır.
You must respect senior citizens.
- Yaşlı vatandaşlara saygı göstermelisin.
You must respect senior citizens.
- Yaşlı vatandaşlara saygı göstermelisin.
She gave her seat to a senior citizen.
- Yaşlı birine yerini verdi.
The old man caught a big fish.
- Yaşlı adam büyük bir balık yakaladı.
The old man lives alone.
- Yaşlı adam yalnız yaşıyor.
I watched the old woman cross the street.
- Karşıya geçen yaşlı bayanı izledim.
Who is that old woman?
- O yaşlı kadın kimdir?
I respect the elderly.
- Yaşlılara saygı duyarım.
In addition many groups have been formed so that the elderly can socialize with one another and remain active participants in American life.
- Ek olarak yaşlılar birbirleriyle sosyalleşebilsin ve Amerikan hayatının aktif üyeleri olarak kalabilsinler diye birçok topluluk kurulmuştur.
Old-timers might argue the Internet was freest during the Usenet days.
- Yaşlılar, Usenet günlerinde internetin daha özgür olduğunu iddia edebilirler.
His niece is attractive and mature for her age.
- Onun kız yeğeni çekici ve yaşına göre olgundur.
At the age of six he had learned to use the typewriter and told the teacher that he did not need to learn to write by hand.
- Altı yaşında o, daktiloyu kullanmayı öğrendi ve öğretmenine el ile yazmayı öğrenmesine gerek kalmadığını söyledi.
I used to wet the bed when I was small, but I grew out of it by the time I was seven.
- Küçükken yatağımı ıslatırdım fakat yedi yaşına gelmeden önce vazgeçtim.
This grass is too wet to sit on.
- Bu çim üstüne oturmak için çok yaş.
She is older and wiser now.
- O,şimdi daha yaşlı ve daha akıllıdır.
Ken is older than Seiko.
- Ken Seiko'dan daha yaşlı.
My father will soon be forty years old.
- Babam yakında kırk yaşında olacak.
Sam is two years younger than Tom.
- Sam Tom'dan iki yaş küçük.
That fish lives in fresh water.
- O balık tatlı suda yaşar.
Take a fresh look at your lifestyle.
- Yaşam tarzınıza dikkatle bir göz atın.
John lives in New York.
- John New York'ta yaşar.
The older you get, the more difficult it becomes to learn a new language.
- Ne kadar yaşlanırsan, yeni bir dili öğrenmek o kadar zor olur.
John is not as old as Bill; he is much younger.
- John Bill kadar yaşlı değil; çok daha genç.
He is five years younger than me.
- O, benden beş yaş küçük.
Fatima is the eldest student in our class.
- Fatima sınıfımızdaki en yaşlı öğrencidir.
The eldest of the three boys is Tom.
- Üç çocuktan en yaşlısı Tom'dur.
She called out to him, with tears running down her cheeks.
- Yanaklarından süzülen yaşlarla ona seslendi.
This song is so moving that it brings tears to my eyes.
- Bu şarkı o kadar acıklı ki gözlerimi yaşarttı.
The best time of life is when you are young.
- Yaşamın en iyi zamanı genç olduğun zamandır.
The best time of life is when we are young.
- Yaşamın en iyi zamanı genç olduğumuz zamandır.
Young people should respect their elders.
- Gençler yaşlılarına saygı duymalıdır.
You must be polite to your elders.
- Yaşlılarınıza karşı kibar olmalısınız.