He saved the boy at the risk of his own life.
- Kendi yaşamını riske atarak çocuğu kurtardı.
She soon adjusted to his way of life.
- Kısa sürede yaşam tarzına alıştı.
This experience counts for much in his life.
- Bu tecrübe onun yaşamında çok önemli sayılır.
It was one of the most rewarding experiences of my life.
- Yaşamımın en değerli deneyimlerinden biriydi.
There is no hope of his being alive.
- Yaşaması konusunda hiçbir umut yok
Human beings are not made to understand life, but to live it.
- İnsanlar hayatı anlamak için değil, yaşamak için yaratılmıştır.
Ghost existence does not prove that there's life after death. They can be elements of another dimension.
- Hayalet varlığı ölümden sonra yaşamın olduğunu kanıtlamaz. Başka bir boyutun unsurları olabilir.
I'm sick of this hand-to-mouth existence.
- Kıt kanaat yaşamaktan usandım.
In his autobiography, he repeatedly refers to his unhappy school days.
- Öz yaşam öyküsünde, defalarca mutsuz okul günlerinden bahsediyor.
This was one of the best days of my life.
- Bu, yaşamımın en iyi günlerinden biriydi.
I like living with you.
- Seninle yaşamaktan hoşlanıyorum.
I love living with you.
- Sizinle yaşamayı seviyorum.
Tom's problem is that he lives in his own bubble.
- Tom'un sorunu kendi dünyasında yaşamaktır.
Tom no longer lives in Boston.
- Tom artık Boston'da yaşamıyor.
Hayatını nasıl kazanıyorsun?
- Yaşamak için yaptığın iş nedir?
Mars'ta hayat var mı?
- Mars'ta yaşam var mı?