Select Keyboard:
Türkçe ▾
  1. Türkçe
  2. English
  3. العربية
  4. Dansk
  5. Deutsch
  6. Ελληνικά
  7. Español
  8. فارسی
  9. Français
  10. Italiano
  11. Kurdî
  12. Nederlands
  13. Polski
  14. Português Brasileiro
  15. Português
  16. Русский
  17. Suomi
  18. Svenska
  19. 中文注音符号
  20. 中文仓颉输入法
X
"1234567890*-Bksp
Tabqwertyuıopğü,
CapsasdfghjklşiEnter
Shift<zxcvbnmöç.Shift
AltGr

yaşa

listen to the pronunciation of yaşa
Türkisch - Englisch
huzza
Hurray!, Hooray!
cheers
long live

Long live the Tatoeba Project! - Çok yaşa Tatoeba Projesi!

Long live the brotherhood of all peoples. - Yaşasın tüm halkların kardeşliği.

viva
whoopee
hurray

Hurray! I have found it! - Yaşasın! Ben onu buldum!

hooray
hurrah
{f} live

Please tell me where you will live. - Lütfen bana nerede yaşayacağını söyle.

Meerkats live in Africa. - Mirketler Afrika'da yaşar.

{f} living

I think that our living together has influenced your habits. - Sanırım birlikte yaşamamız senin alışkanlıklarını etkiledi.

She is used to living alone. - Yalnız yaşamaya alışkın.

know

They don't know what difficulties Tom went through in his youth. - Onlar, Tom'un gençliğinde hangi zorlukları yaşadığını bilmiyorlar.

Did you know that some foxes lived on this mountain? - Bazı tilkilerin bu dağda yaşadığını biliyor muydun?

inhabit

Indians inhabited this district. - Yerliler bu bölgede yaşadılar.

Animals inhabit the forest. - Hayvanlar ormanda yaşar.

subsist
yaş
age

Because of his age, my grandfather doesn't hear well. - Dedem yaşından dolayı pek iyi duyamıyor.

His niece is attractive and mature for her age. - Onun kız yeğeni çekici ve yaşına göre olgundur.

yaş
wet

This grass is too wet to sit on. - Bu çim üstüne oturmak için çok yaş.

The paint on the seat on which you are sitting is still wet. - Oturduğun yerdeki boya hâlâ yaştır.

yaşa dayalı ölüm
(Denizbilim) age specific mortality
yaşa göre av
(Denizbilim) catch-at-age
yaş
humid
çok yaşa
bless you!
yaş
dank
padişahım çok yaşa
Long live the sultan
yaş
sappy
yaş
year; winter
yaş
{i} year

My father will soon be forty years old. - Babam yakında kırk yaşında olacak.

I learned to play guitar when I was ten years old. - On yaşındayken gitar çalmayı öğrendim.

çok yaşa
God bless you
çok yaşa
viva
yaş
fresh

Such fishes as carp and trout live in fresh water. - Sazan ve alabalık gibi balıklar tatlı suda yaşar.

Take a fresh look at your lifestyle. - Yaşam tarzınıza dikkatle bir göz atın.

yaş
(Gıda) moisture
yaş
vintage
Yaşa!
Hear hear!
yaş
new

The older you get, the more difficult it becomes to learn a new language. - Ne kadar yaşlanırsan, yeni bir dili öğrenmek o kadar zor olur.

Older people are often afraid of trying new things. - Yaşlı insanlar sık sık yeni şeyleri denemekten korkarlar.

yaş
young

Sam is two years younger than Tom. - Sam Tom'dan iki yaş küçük.

He is five years younger than me. - O, benden beş yaş küçük.

yaş
in age
çok yaşa
(God) bless you!
çok yaşa
(May) God bless you
akılınla bin yaşa!
You're really thinking today! (said sarcastically to the author of an idea one finds absurd)
bin yaşa
May you live a thousand years!/Long life to you!
yaş
damp; moist
yaş
slang bad, rough, tough
yaş
slang alcohol, liquor, booze
yaş
tears (in a person's eyes): bir damla yaş a tear
yaş
fresh (fruit) (as opposed to dried)
yaş
tear

My mother looked at me with tears in her eyes. - Annem gözlerinde yaşlarla bana baktı.

This song is so moving that it brings tears to my eyes. - Bu şarkı o kadar acıklı ki gözlerimi yaşarttı.

yaş
clammy
yaş
time of life

The best time of life is when you are young. - Yaşamın en iyi zamanı genç olduğun zamandır.

The best time of life is when we are young. - Yaşamın en iyi zamanı genç olduğumuz zamandır.

yaş
unseasoned
Çok yaşa!
Bless you!; Viva!
çok yaşa!
1. Bless you!/Gesundheit! (said when someone has sneezed). 2. Bless you! (said to someone with whom one is highly pleased)
yaşa
Favoriten