Definition von yaş im Türkisch Englisch wörterbuch
- age
He has a son of your age.
- Senin yaşında bir oğlu var.
Because of his age, my grandfather doesn't hear well.
- Dedem yaşından dolayı pek iyi duyamıyor.
- wet
I wet the bed until I was ten years old.
- Ben on yaşına kadar yatağı ıslatırdım.
Tom's eyes were wet with tears.
- Tom'un gözleri göz yaşları yüzünden ıslaktı.
- humid
- dank
- sappy
- year; winter
- damp; moist
- slang bad, rough, tough
- slang alcohol, liquor, booze
- tears (in a person's eyes): bir damla yaş a tear
- fresh (fruit) (as opposed to dried)
- tear
This song is so moving that it brings tears to my eyes.
- Bu şarkı o kadar acıklı ki gözlerimi yaşarttı.
Tears came to my eyes.
- Gözlerimden yaşlar geldi.
- {i} year
When Justin Bieber started his music career, he was fourteen years old.
- Justin Bieber müzik kariyerine başladığında on dört yaşındaydı.
My father is only fifteen years old.
- Benim babam sadece on beş yaşında.
- fresh
Fish such as carp and trout live in fresh water.
- Sazan ve alabalık gibi balıklar tatlı suda yaşar.
Fish like carp and trout live in fresh water.
- Sazan ve alabalık gibi balıklar tatlı suda yaşamaktadır.
- (Gıda) moisture
- vintage
- new
Older people are often afraid of trying new things.
- Yaşlı insanlar sık sık yeni şeyleri denemekten korkarlar.
John lives in New York.
- John New York'ta yaşar.
- young
He is five years younger than me.
- O, benden beş yaş küçük.
She is five years younger than me.
- O, benden beş yaş küçük.
- in age
- clammy
- time of life
The best time of life is when we are young.
- Yaşamın en iyi zamanı genç olduğumuz zamandır.
The best time of life is when you are young.
- Yaşamın en iyi zamanı genç olduğun zamandır.
- unseasoned
- yaş günü
- birthday
I know what today is. It's your thirtieth birthday, isn't it?
- Bugünün ne olduğunu biliyorum. Otuzuncu yaş günün, değil mi?
Tom wanted to skydive on his 30th birthday.
- Tom 30. yaş gününde skydive yapmak istedi.
- yaş dökmek
- shed tears
- yaş kaç?
- How many years?
- yaş maya
- yeast
- yaş pasta
- Birthday cake
- yaş sebze
- fresh vegetables
- yaş (tahta)
- unseasoned
- yaş akıtmak/dökmek
- to shed tears, cry, weep
- yaş analiz
- wet analysis
- yaş ayırma
- wet separation
- yaş basım
- wet printing
- yaş buhar
- wet steam
- yaş dönümü
- climacteric
Tom doesn't know the difference between climax and climacteric.
- Tom dönüm noktası ile yaş dönümü arasındaki farkı bilmiyor.
- yaş dönümü
- change of life
- yaş dönümüyle ilgili
- climacteric
- yaş farkı
- disparity in age
- yaş fiksaj
- wet setting, crabbing
- yaş galvanizleme
- wet galvanizing
- yaş grubu
- age-group
- yaş gömlek
- wet liner
- yaş gömlek
- (Otomotiv) wet sleeve
- yaş haddinden emekli etmek
- superannuate
- yaş halkası
- annual ring
- yaş hazırlama
- wet dressing
- yaş işlem
- wet treatment
- yaş kaşeleme
- wet lamination
- yaş kesen, baş keser
- (Atasözü) A person who needlessly cuts down trees is a kind of murderer
- yaş kondense
- wet return
- yaş küspe
- wet pulp
- yaş kırma
- wet crushing
- yaş mazı
- oak apple
- yaş odun
- green wood, freshly cut wood
- yaş pil
- wet cell
- yaş sıcaklık
- wet-bulb temperature
- yaş sınıfı
- age class
- yaş sınırı
- age limit
- yaş tahtaya basmak
- to be cheated
- yaş tahtaya/yere basmak
- to be duped, be swindled, be taken in
- yaş terbiye
- wet finishing
- yaş termometre
- wet-bulb thermometer
- yaş tiraj
- wet printing
- yaş yöntem
- (Madencilik) wet system
- yaş çekme
- wet drawing
- yaş çözümleme
- wet analysis
- yaş öğütme
- wet grinding
- orta yaş krizi
- Mid-life crisis
- 13-19 yaş arasındaki genç
- teenager
- ilerlemek (zaman/yaş)
- get along
- orta yaş bunalımı
- Mid-life crisis
- yaş kaç
- how old are you
- ılık yaş pansuman
- (Tıp) foment
- 20 yaş dişi
- wisdom tooth
- 20 yaş dişi
- yirmi yaş dişi
- 20 yaş dişleri
- yirmi yaş dişi
- 20 yaş dişleri
- wisdom teeth
- 45 yaş üstü bilgisayar ve internet eğitimi
- computer and internet education for above 45 years of age
- Ağaç yaş iken eğilir
- (Atasözü) You can't teach an old dog a new trick
- ağlamaktan gözünde yaş kalmamak
- cry one's eyes outcry one's heart out
- aklın kemale erdiği yaş
- full age
- aktif yaş
- active age
- altı yaş olmak
- (for a piece of business) not to be on a sound basis
- ağaç yaş/taze iken eğilir
- (Atasözü) Train a child while his mind is pliant
- buzul çağı sonrası yaş
- (Çevre) postglacial age
- en iyi yaş
- (Denizbilim) optimum age
- fermi yaş teorisi
- (Fizik) fermi age theory
- fizyolojik yaş
- (Pisikoloji, Ruhbilim) physiological age
- fizyon-izi yaş tayini
- (Jeoloji) fission-track dating
- flor yaş tayini
- (Jeoloji) fluorine dating
- ileri yaş
- eld
- ilerlemiş yaş
- advanced age
His advanced age prevents him from getting a job.
- Onun ilerlemiş yaşı onun bir iş bulmasını engelliyor.
- izotop ile yaş tayini
- (Coğrafya) isotope dating
- kronolojik yaş
- (Pisikoloji, Ruhbilim) chronologic age
- kurunun yanında/arasında yaş da yanar
- (Atasözü) Sometimes the innocent suffer along with the guilty
- nem çeken-yaş içeriği
- (Gıda) hygroscopic-moisture content
- nem çeken-yaş içeriği
- (Gıda) hygroscopic moisture content
- optimum yaş
- (Denizbilim) optimum age
- orta yaş
- middle age
- seyrek yaş halkalı ağaç
- wide-ringed timber
- temel yaş
- (Pisikoloji, Ruhbilim) basal age
- tuzlu-yaş
- salty-wet
- yirmi yaş dişi
- wisdom tooth
- yirmi yaş dişi
- anat . wisdom tooth
- yirmi yaş dişleri
- wisdom teeth