Definition von yağmak im Türkisch Englisch wörterbuch
- hail
- roll in
- rain
It's about to rain; bring in the clothes.
- Yağmur yağmak üzere; giysileri getir.
It has been raining since Sunday.
- Pazardan beri yağmur yağmaktadır.
- (yağmur) to rain; (kar) to snow; to rain down on, to be poured out in abundance
- to rain, shower, or fall abundantly (on/upon)
- splash
- fall
- pour
- splatter
- shower
- rain down on
- snow
- fail
- (deyim) pour in
- hail down
- precipitate
- yağ
- oil
I bought a bottle of salad oil.
- Bir şişe salata yağı aldım.
Oil and water don't blend.
- Su ve yağ birbirine karışmaz.
- Yağma
- looting
We won't tolerate any looting.
- Herhangi bir yağmalamaya katlanmayacağız.
Looting, raping, and plundering are common during wartime.
- Yağma, tecavüz ve talan, savaş sırasında yaygındır.
- yağma
- {i} swag
- yağma
- {i} loot
Let's go to loot the supermarket!
- Süpermarketi yağmalamaya gidelim!
Looters stole ancient artifacts from the tomb.
- Yağmacılar mezardan antik eserler çaldı.
- yağ
- fat
This is a rather fatty cut of meat.
- Bu oldukça yağlı bir et parçası.
The body converts extra calories into fat.
- Vücut ekstra kaloriyi yağa dönüştürür.
- yağma
- plunder
Looting, raping, and plundering are common during wartime.
- Yağma, tecavüz ve talan, savaş sırasında yaygındır.
- yağma
- pillage
Sami and Layla pillaged Farid's house.
- Sami ve Leyla, Ferit'in evini yağmaladı.
The Huns pillaged the village and burned it to the ground.
- Hunlar köyü yağmaladılar ve onu yakıp kül ettiler.
- yağmur yağmak
- rain
It has been raining since Sunday.
- Pazardan beri yağmur yağmaktadır.
It's about to rain; bring in the clothes.
- Yağmur yağmak üzere; giysileri getir.
- yağmur yağmak
- to rain
- kar yağmak
- snow
- yağ
- {i} grease
The machine was clogged with grease.
- Makine, yağdan tıkanmış.
- sulusepken yağmak
- sleet
- sulu sepken yağmak
- sleet
- yağ
- flattery
Imitation is the sincerest form of flattery.
- Taklit en samimi yağcılık biçimidir.
Flattery won't get you anything.
- Yağcılık sana hiçbir şey getirmeyecek.
- yağ
- essential oil
- yağ
- ointment
- yağ
- (Otomotiv,Teknik) lube oil
- yağ
- (Biyokimya) lipid
- yağma
- snowing
It's just started snowing.
- Az önce kar yağmaya başladı.
Although it is snowing, I must go.
- Kara yağmasına rağmen, gitmek zorundayım.
- yağma
- (Kanun) robbery
- yağma
- {i} pour
It looks like it will start pouring any second now. Better take an umbrella.
- Her an yağmaya başlayacak gibi. En iyisi şemsiye almak.
- yağ
- shortening
- yağma
- foray
- yağma
- despoilation
- yağma
- sack
- yağma
- depredation
- dolu yağmak
- hail
- yağ
- the fat
- bardaktan boşanırcasına yağmak
- lash down
- bardaktan boşanırcasına yağmak
- lash
- bardaktan boşanırcasına yağmak
- to pour, rain cats and dogs
- bardaktan boşanırcasına yağmak
- come down in sheets
- bardaktan boşanırcasına yağmak
- beat down
- bardaktan boşanırcasına yağmak
- teem
- bardaktan boşanırcasına yağmak
- pelt
- bardaktan boşanırcasına yağmak
- rain in torrents
- bardaktan boşanırcasına yağmak
- bucket
- bardaktan boşanırcasına yağmur yağmak
- to rain cats and dogs, to rain buckets, to bucket (down), to teem
- dolu yağmak
- to hail
- ifil ifil yağmak/düşmek/inmek
- for it to spit snow
- kar yağmak
- to snow
- kırağı düşmek/yağmak
- for it to frost
- lapa lapa yağmak
- flake
- rahmet düşmek/yağmak
- for rain to fall
- sağanak yağmak
- come down in sheets
- sulu kar yağmak
- sleet
- sulusepken yağmak
- to sleet
- yağ
- oil; fat; grease; tallow; suet
- yağ
- tallow
- yağ
- auto. motor oil; lubricating grease
- yağ
- (cooking) oil; shortening; grease; fat; lard; butter; margarine, oleo, oleomargarine
- yağ
- oil; fat; grease; lubricant; ointment; mineral/vegetable oil; attar, essential oil; flattery, blarney
- yağ
- adipose
- yağ
- slush
- yağ
- (Anatomi) adeps
- yağ
- dripping
- yağma
- despoilment
- yağma
- despoliation
- yağma
- booty
The massacre in Norway and the recent rebellion and the booty in England, are dreadful in consideration of the circumstances that the world drifted into.
- Norveç'te yaşanan katliam ve son günlerde İngiltere'deki ayaklanma ve yağma, dünyanın içine sürüklendiği durum itibarı ile dehşet vericidir.
- yağma
- sacking
- yağma
- raining; snowing; booty, loot, plunder, the sack, pillage çapul, talan
- yağma
- rapine
- yağma
- pelf
- yağma
- spoliation
- yağma
- spoil
- yağma
- razzia
- yağma
- ravin
- yoğunlaşıp yağmak
- precipitate
- yürekine kar yağmak
- to feel pangs of jealousy or envy
- şakır şakır yağmak
- to rain cats and dogs, to rain buckets, to bucket (down), to pelt (down), to pour