yağışlar

listen to the pronunciation of yağışlar
Türkisch - Englisch
rainfall
the amount of rain that falls on a single occasion
– the amount of precipitation (rain, hail, etc ) expressed in millimeter depth, of the layer of water which has fallen
the amount of precipitation (rain, hail, etc ) expressed in millimeter depth, of the layer of water which has fallen (Philippine Atmospheric, Geophysical and Astronomical Services Administration)
The quantity of water that falls as rain only (not other precipitation), in a given period of time
gauge instrument used to measure precipitation, usually rain It consists of an open-topped cylinder, inside which there is a close-fitting funnel that directs the rain to a collecting bottle The gauge may be partially embedded in soil to prevent spillage The amount of water that collects in the bottle is measured every day, usually in millimetres When the amount of water collected is too little to be measured trace rainfall is said to have taken place rainforest dense forest found on or near the equator where the climate is hot and wet Over half the tropical rainforests are in Central and
The amount of precipitation of any type, primarily liquid It is usually the amount that is measured by a rain gauge
The amount of precipitation of any type, primarily liquid It is usually the amount that is measured by a rain gauge Refer to rain for rates of intensity and the quantitative precipitation for forecasting
Rainfall is the amount of rain that falls in a place during a particular period. There have been four years of below average rainfall. the amount of rain that falls on an area in a particular period of time
A fall or descent of rain; the water, or amount of water, that falls in rain; as, the average annual rainfall of a region
The quantity of water that falls as rain only Not synonymous with precipitation
water falling in drops from vapor condensed in the atmosphere
low average above average excessive
{i} quantity of rain that has fallen; shower, rain, instance of water droplets falling from the clouds during stormy weather
yağ
oil

4. Heat the sesame oil in the wok and melt the butter. - 4. Susam yağını wokta ısıtın ve tereyağını eritin.

Oil and water don't blend. - Su ve yağ birbirine karışmaz.

yağış
precipitation

Tomorrow we expect variable weather with a likely chance of precipitation. - Yarın biz yağış ihtimali olan değişken bir hava bekliyoruz.

There is a high chance of precipitation. - Yüksek yağış olasılığı var.

yağ
fat

You had better cut out the fat. - Yağı kesip çıkarsan iyi olur.

I don't like a fat diet. - Yağlı bir diyeti sevmiyorum.

yağ
{i} grease

The machine was clogged with grease. - Makine, yağdan tıkanmış.

yağış
{i} fall
yağ
flattery

Imitation is the sincerest form of flattery. - Taklit en samimi yağcılık biçimidir.

Flattery won't get you anything. - Yağcılık sana hiçbir şey getirmeyecek.

yağ
essential oil
yağ
ointment
yağ
(Otomotiv,Teknik) lube oil
yağ
(Biyokimya) lipid
yağış
hail
yağış
snowing

It kept snowing all day. - Bütün gün kar yağışı devam etti.

Will it start snowing at noon or later? - Öğleyin mi yoksa daha sonra mı kar yağışı başlayacak?

yağış
snow

It has finally stopped snowing and has warmed up. - Sonunda kar yağışı durdu ve hava ısındı.

It stopped snowing an hour ago. - Bir saat önce kar yağışı durdu.

yağış
rain fall
yağış
precipitate
yağ
shortening
yağış
rainfall

The heavy rainfall has caused vegetable prices to rise daily for the last two months. - Şiddetli yağış son iki ayın günlük sebze fiyatlarının artmasına sebep oldu.

The town water supply was seriously obstructed by heavy rainfalls. - Kasaba su ikmali ağır yağışlar tarafından ciddi şekilde engellendi.

yağ
the fat
yağış
precipitations
yağ
oil; fat; grease; tallow; suet
yağ
tallow
yağ
auto. motor oil; lubricating grease
yağ
(cooking) oil; shortening; grease; fat; lard; butter; margarine, oleo, oleomargarine
yağ
oil; fat; grease; lubricant; ointment; mineral/vegetable oil; attar, essential oil; flattery, blarney
yağ
adipose
yağ
slush
yağ
(Anatomi) adeps
yağ
dripping
yağış
fall, falling (of rain, snow etc.)
yağış
raining, snowing; precipitation, rain(fall), snow(fall)
yağış
rains

They've had heavy rains for over a week. - Bir haftadan daha fazla bir süredir şiddetli yağışlar vardı.

After the heavy rains, the river overflowed its banks. - Sağanak yağışlardan sonra, nehir kendi kıyılarının dışına taştı.

yağış
downfall
yağış
precipitation; rain
Türkisch - Türkisch

Definition von yağışlar im Türkisch Türkisch wörterbuch

yağ
Birleşiminde stearik, oleik, palmitik asitlerle gliserin bulunan ve bunların oranlarına göre kıvamları değişen bitkisel veya hayvansal madde
yağ
Vücudun, atılması gereken amonyak, üre gibi bazı maddelerini içine alarak deriden sızan ve ter kokusunu veren madde
yağ
Birleşiminde stearik, oleik, palmitik asitlerle gliserin bulunan ve bunların oranlarına göre kıvamları değişen bitkisel veya hayvansal madde: "Yağ gelen yerden bal esirgenmez."- Atasözü
yağ
Vazelin, mazot gibi fizik nitelikleriyle yağları andıran ve sanayide kullanılan mineral madde: "Yağı tükenmiş motor gibi duraklamış, kalmıştı."- E. E. Talu
yağ
Güzel kokulu bitkilerden çıkarılan uçucu, kokulu ve sıvı madde
yağ
Vazelin, mazot gibi fizik nitelikleriyle yağları andıran ve sanayide kullanılan mineral madde
yağ
Itırlı bitkilerden çıkarılan uçucu, kokulu ve sıvı madde
yağış
Yağan yağmur veya kar miktarı
yağış
Havadaki su buğusunun yoğunlaşma sonunda sıvı veya katı durumda yere düşmesi
yağış
Yağmur

Şiddetli yağmur yüzünden baraj kapakları patladı. - Yoğun yağış sebebiyle baraj taştı.

yağışlar
Favoriten