The two lovers sat face to face, drinking tea.
- İki âşık çay içerek yüz yüze oturdular.
They must remain face to face.
- Onlar yüz yüze kalmalıdır.
Sami is facing the death penalty this time.
- Sami bu kez ölüm cezasıyla yüz yüze geliyor.
Tom doesn't have to face it alone.
- Tom onunla tek başına yüz yüze gelmek zorunda değil.
Coming face to face with a dinosaur was a funny experience.
- Bir dinozorla yüz yüze gelmek eğlenceli bir deneyimdi.