yüzüme

listen to the pronunciation of yüzüme
Türkisch - Englisch
to my face
yüz
hundred

When angry, count ten; when very angry, a hundred. - Kızgınsan ona kadar; çok kızgınsan yüze kadar say.

This is a three-star hotel; three hundred dollars a night. - Burası üç yıldızlı bir oteldir; bir gece üç yüz dolardır.

yüz
face

I don't want to see your faces. - Yüzlerinizi görmek istemiyorum.

The girl fainted, but she came to when we threw water on her face. - Kız bayıldı, fakat biz onun yüzüne su döktüğümüzde o kendine geldi.

yüz
front

The fog was so thick that I couldn't see my hand in front of my face. - Sis l kadar yoğundu ki yüzümün önündeki elimi göremedim.

Tom has bad eyes, so he always sits in the very front of the classroom. - Tom'un kötü gözleri var bu yüzden o her zaman sınıfın çok önüne oturur.

yüz
countenance
yüz
facial

Observe his facial reaction when we mention a price. - Biz bir fiyattan bahsettiğimizde onun yüz tepkimesini gözlemle.

I have a facial boil. There's a painful lump at the back of one nostril. - Bir yüz çıbanım var.Bir burun deliğinin arkasında acılı bir yumru var.

yüz
one hundred

Ten, twenty, thirty, forty, fifty, sixty, seventy, eighty, ninety, one hundred. - On, yirmi, otuz, kırk, elli, altmış, yetmiş, seksen, doksan, yüz.

The building is one hundred meters high. - Bina yüz metre yüksekliğindedir.

yüz
cheek

Gluteus Maximus was one of the cheekiest Roman emperors. - Gluteus Maximus, en yüzsüz Roma imparatorlarından biriydi.

My brother got cheeky. - Erkek kardeşim yüzsüzleşti.

yüz
obverse
yüz
cast of features
yüz
frontage
yüz
feature

Tom's facial features and mannerisms are very much like those of his father. - Tom'un yüz hatları ve tavırları babasınına çok benzer.

He has really soft facial features. - O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.

yüz
figure

I figured Tom would mess up again. - Tom'un tekrar yüzüne gözüne bulaştıracağını düşündüm.

I figured Tom wasn't going to go, so I went. - Tom'un gitmeyeceğini düşündüm, bu yüzden ben gittim.

yüz
impudence
yüz
(Arkeoloji) façade
yüz
face side
yüz
features

Tom's facial features and mannerisms are very much like those of his father. - Tom'un yüz hatları ve tavırları babasınına çok benzer.

He has really soft facial features. - O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.

yüz
facade
yüz
frostbite
yüz
(Bilgisayar) sides

There are two sides to every question. - Her öykünün bir de diğer yüzü vardır.

Econony and quality are not opposites, but rather two sides of the same coin. - Ekonomi ve kalite karşıt değildir, aynı madalyonun iki yüzüdür.

yüz
(Teknik,Tekstil) good side
yüz
visage

Tom's face lost its passive visage and revealed his horror and disgust. - Tom'un yüzü pasif görüntüsünü kaybetti ve korku ve nefretini açığa vurdu.

yüz
swam

Would you mind if I swam in your pool? - Havuzunuzda yüzebilir miyim?

Takuya swam naked as a jaybird. - Takuya alakarga gibi çıplak yüzdü.

yüz
puss
yüz
{f} swim

I don't know how to swim. - Nasıl yüzeceğimi bilmiyorum.

I prefer swimming to skiing. - Yüzmeyi kaymaya tercih ederim.

yüz
{f} swum

I haven't swum in the ocean since I left Florida. - Florida'yı terkettiğimden beri okyanusta yüzmedim.

He is the only American to have swum the English Channel. - O, İngiliz Kanalında yüzmüş tek Amerikalı.

yüz
frontispiece
yüz
snoot
yüz
{f} floating

The boat was broken by the floating ice. - Tekne yüzen bir buz tarafından parçalandı.

Thousands of dead fish have been found floating in the lake. - Gölde yüzen binlerce ölü balık bulundu.

yüz
physiognomy
yüz
side

There are two sides to every question. - Her öykünün bir de diğer yüzü vardır.

Tom plunged into the water and swam to the other side. - Tom suya daldı ve diğer tarafa yüzdü.

yüz
{f} swimming

In swimming pools, water is continuously pumped through a filter. - Yüzme havuzlarında, su sürekli olarak filtrelerden pompalanır.

When I was a child, I often went swimming in the sea. - Ben bir çocukken çoğu zaman denizde yüzmeye gittim.

yüz
to face

Those selected will have to face extensive medical and psychological tests. - Seçilmiş olanlar kapsamlı tıbbi ve psikolojik testlerle yüzleşmek zorunda kalacak.

The two lovers sat face to face, drinking tea. - İki âşık yüz yüze oturdular,çay içtiler.

yüz
sense of shame, shame: Sende hiç yüz yok mu? Have you no shame? Ne yüzle ondan böyle bir şey isteyebilirsin? How can you have the gall to ask her for such a thing?
yüz
face (the front, exposed, finished, dressed, or otherwise specially prepared surface of something): kumaşın yüzü the face of the cloth. dağın kuzey yüzü the north face of the mountain. binanın yüzü the building's façade. paltonun yüzü the outer side of the coat
yüz
cloth which encloses the stuffing of a cushion or pillow, case; mattress ticking; cloth used to cover a chair or sofa, upholstery, upholstering
yüz
face (of a person or animal)
yüz
face, mug; (bina) façade; (para, madalya, vb.) obverse; surface; impudence, cheek; facial
yüz
phiz
yüz
hecto
yüz
cutting edge, face (of a knife blade or other sharp tool)
yüz
side: ırmağın öte yüzünde on the other side of the river. problemin bu yüzü this aspect of the problem
yüz
kisser
yüz
surface: suyun yüzü the surface of the water
yüz
mien
yüz
dial

Strictly speaking, Chinese consists of hundreds of dialects. - Aslına bakarsan, Çinçe yüzlerce lehçeden oluşur.

yüz
fivescore
yüz
brow
yüz
{f} float

The boat was broken by the floating ice. - Tekne yüzen bir buz tarafından parçalandı.

A ball is floating down the river. - Bir top nehirden aşağı doğru yüzüyordu.

yüz
favor

Eugenia shared with us her favorite oils for cleaning the face and protecting the skin. - Eugenia yüzü temizlemek ve cildi korumak için en sevdiği yağları bizimle paylaştı.

One hundred is my favorite number. - Yüz, benim en sevdiğim sayıdır.

Türkisch - Türkisch

Definition von yüzüme im Türkisch Türkisch wörterbuch

yüz
Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm, sima, çehre, surat: "Bir güzel çocuk yüzüyle gülümsüyor."- S. F. Abasıyanık
yüz
On kere on, doksan dokuzdan bir artık
yüz
Doksan dokuzdan sonra gelen sayının adı
yüz
Kesici araçlarda keskin kenar
yüz
Bir şeyin ön tarafta bulunan bölümü, cephe
yüz
Yüzey, satıh
yüz
Bu sayıyı gösteren 100, C rakamlarının adı
yüz
Kez, kere kelimeleri ile birlikte kullanılarak yapılan işin çokluğunu abartmalı bir biçimde anlatır: "Hikmet Beyin kurum ve edası, her zamankinden belki yüz kat üstündü."- S. M. Alus
Yüz
(Osmanlı Dönemi) LEÇ
Yüz
duluk
Yüz
beniz
yüz
Birinin görülegelen veya umulan hoşgörürlüğüne güvenilerek gösterilen cüret
yüz
Nedeniyle, sebebiyle: "Bu yüzden Fuat Köprülü ile çatışmaya başlamışlardı gazetelerde."- Y. Z. Ortaç
yüz
On kere on, doksan dokuzdan bir artık olan
yüz
Yan, taraf
yüz
Bir yapının dışa bakan düşey yüzeylerinin tümü
yüz
Doksan dokuzdan sonra gelen sayının adı ve bu sayıyı gösteren işaret, 100, C
yüz
Yapının cephesi
yüz
Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm, sima, çehre, surat
yüz
Utanma
yüz
Yastığa geçirilen kılıf
yüz
Bir şeyin görünen bölümünde kullanılan kumaş
yüz
Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm
yüz
Bir kumaşın dikiş sırasında dışa getirilen gösterişli bölümü
yüz
Nedeniyle, sebebiyle
yüz
Keskin kenar
yüz
Kez, kere kelimeleri ile birlikte kullanılarak yapılan işin çokluğunu abartmalı bir biçimde anlatır
yüz
Yapı cephesi
yüzüme
Favoriten