I don't want to burden you with my troubles.
- Size sorunlarımı yüklemek istemiyorum
I am afraid I'll be a burden to you.
- Ben sana bir yük olmaktan korkuyorum.
You'll be in charge of the women working in this factory.
- Bu şirkette çalışan kadınlardan yükümlü olacaksın.
Mr. Brown took charge of this class last year.
- Bay Brown geçen yıl bu sınıfın sorumluluğunu yüklendi.
Tom checked to make sure his gun was loaded.
- Tom silahının yüklü olduğundan emin olmak için kontrol etti.
The vessel was loaded with coal, lumber, and so on.
- Gemi kömür, kereste, ve benzeri şeylerle yüklüydü.
The freight train was held up about half an hour because of a dense fog.
- Yük treni yoğun sis nedeniyle yaklaşık yarım saat kadar gecikti.
After some freight cars were derailed, services were suspended on the Chuo Line.
- Bazı yük vagonları raydan çıktıktan sonra, hizmetler Chuo Hattı üzerinde askıya alındı.
A cargo vessel, bound for Athens, sank in the Mediterranean without a trace.
- Atina'ya giden bir yük gemisi, bir iz bırakmadan Akdeniz'de battı.
Import goods are subject to high taxes.
- İthalat malları yüksek vergilere tabidir.
They attract customers by offering high-quality goods.
- Onlar yüksek kalitede ürünler sunarak müşteri çekerler.
I can't burden Tom with that responsibility.
- Ben bu sorumluluğu Tom'a yükleyemem.
Tom thought the music was too loud, but he was too tired to get up and turn the volume down.
- Tom müziğin çok yüksek olduğunu düşünüyordu fakat kalkıp kısamayacak kadar yorgundu.
The surface of the earth rose due to the volcanic activity.
- Dünya yüzeyi volkanik aktivite nedeniyle yükseldi.
The loud drill gave her husband a headache.
- Yüksek sesli matkap, kocasına baş ağrısı verdi.
She's frightened by loud noises.
- O, yüksek seslerden korkuyor.
He fastened the horse's pack with a rope.
- O, atın yükünü iple bağladı.
The two mountains are of equal height.
- İki dağ eşit yüksekliktedir.
Tom is afraid of heights.
- Tom yüksekten korkar.
If you load too much weight in this box, it's going to blow up.
- Bu kutuya çok fala ağırlık yüklersen patlar.
The box fell apart due to the weight of the load.
- Kutu yükün ağırlığı nedeniyle düştü.
The store where we used to buy those started charging outrageous prices, so we had to find another store.
- Onları satın aldığımız mağaza, aşırı yüksek fiyat koymaya başladı, o yüzden başka bir mağaza bulmak zorunda kaldık.
Since the temperature has warmed, my coat has become an encumbrance.
- Sıcaklık arttığından beri, ceketim bir yük oldu.
Tom's expensive tastes put a strain on the family's finances.
- Tom'un pahalı zevkleri ailenin mali durumuna bir yük oluyordu.
Air traffic controllers are under severe mental strain.
- Hava trafik kontrolörleri ağır zihinsel yük altındadırlar.
They were burdened with heavy taxes.
- Ağır vergi yükü altındaydılar.
They oppose the plan to raise taxes.
- Onlar vergi yükseltme planına karşılar.
Tom is loading bullets into his gun.
- Tom mermileri tabancasına yüklüyor.
They are loading oil into the ship.
- Onlar gemiye petrol yüklüyorlar.
Tom eventually figured out how to install a free database application on his computer.
- Tom sonunda kendi bilgisayarına ücretsiz bir veritabanı uygulamasını yüklemeyi anladı.
Tom nearly laughed out loud.
- Tom neredeyse yüksek sesle kahkaha atacaktı.